Uzun cümleler kurarak da anlatabilirim ama sanırım buna gerek
kalmadan anlayacaksınız. “ Sonuçları öncüllerle değerlendirmek bir tutum
bir kişilik belirtisinden çok bilimsel bir tavıra işaret eder. Bu da
sizi istediğinizden çok ‘gerekli’ olana yaklaştırır. Bir başka değişle
‘olması gerekene’. Şu halde yapmaya çalıştığınız şeye saygı duyuyorum
arayış elbette önemlidir. “heyhat, günümüzde artık kimse bir şey
aramıyor.. gülüşmeler..”
Anlamanız ve ayırmanız gereken iki ayrı nokta var birincisi: arayış;
aradığınız şeyle olan mesafeniz ve aradığınız şeyin nerede olduğuna
dair bilgilerinizin niteliğiyle tanımlanabilir ve ancak bu verilerin
geçerliliği sizi sonuca götürebilir. Diğer yandan ikinci önemli nokta
ise aradığınız şeye olan mesafenin ve aradığınız şeyin nerede olduğu
bilgisinin sizin arayışınızdan bağımsız değişiyor oluşu. Sonsuz hareket
demiştik ki anımsarsınız. “bulmak imkansız diyorsunuz yani” Hayır
elbette bunu söylemek istemiyoruz aksi takdirde her şeyi tesadüflerle
açıklamaya çalışmak zorunda kalırdık ve bu çok saçma, tutarsız oluşunun
yanında oldukça amatörce olurdu. Israrla böyle bir denemeyi izlemek
isterseniz 46. odaya bakabilirsiniz. Ağustos böcekleri 17yıl sonunda bir
tesadüfle mi ölür? Denemesi göz alıcıdır.
Söylemek istediğimiz şu; bir çember çizdiğinizi düşünün ve siz bir
çemberin sınırladığı alansınız. Bu alan konusunda mütevazı olmanızı
öneririz çünkü arşivlerde bulabileceğiniz bir atölye çalışmasının
sonuçlarına bakılacak olursa geçmişte birçok katılımcı aslında maddelere
indirgendiğinde hiç de “çok” olmadıklarını fark etmek gibi bir
talihsizlik yaşamış. Yeri gelmişken sabah 7’de uyanmak ve dişlerinizi
fırçalamak kahvenizi şekerli ya da şekersiz içip saçınızı ortadan, iki
yana ya da sağa sola ayırmak gibi detaylardan bahsetmiyoruz burada.
“Olasılıkların çeşitliliği çoğu kez olası kombinasyonlar yaratmaktan
öteye gidemez, gülüşmeler…” Çemberinizi oluşturan alan yalnız size
indirgenebilecek şeyleri kapsar ve değişiminize paralel bu alan genişler
ya da daralır ama asla nihai formuna tamamlanmaz yani çember asla
kapanmaz..
Küçücük bir noktadan biraz daha büyük ve asla tam anlamıyla
kapanmayarak formuna tamamlanamayan bir çember hayal edin. “Kağıtta
bırakabildiğiniz en küçük izin biraz büyüğü…gülüşmeler” siz ve sizin
dışınızdaki her şey bir kapsama, kesişme alanlarını ifade ederken ve bu
sürekli bir iç içelik ve oldukça dairesel bir form izlerken aradığınız
şeye burnunuz istikametinde dosdoğru ulaşamayacağınızı anlamış
olmalısınız.
“Zavallı, artık çıkış için bile bu bilgiden fazlası gelmez
elimizden.” Bu; cüce olmaktan çok sanki normal boyutlarından hızla
cüceye evrilen yaratıkların sinirimi bozmaya başladığını itiraf
etmeliyim. Biriyle adamakıllı bir şeyler konuşurken 4’lü ve 6’lı
gruplarla ya ayakta yarım daire çizerek ya da içinde bulunduğumuz mekana
sürreel bir hava veren kaç kişilik olduğunun önemi olmayan bir koltuğa
daima sıkışarak sığan ve ısrarla bir şeyleri bildiklerinden çok
deneyimledikleri ama bu “şey”lerin bilgisine ulaşamadıkları üstelik bu
bilgiye ulaşmaya çalışmanın gereksiz ve boş bir uğraşı olduğu vurgusu
yapıp bununla da yetinmeyip sizinle dalga geçme cüretini de fütursuzca
kendinde bulan bu yaratıkların asla tarif ettikleri yerde bulunmayan
adreslerinden ve gülüşlerinden hiç hoşlanmıyorum. 16 yüzyıldan kalma bir
kostümün en gösterişli aksesuarı olan oldukça uzun bir silindir
şapkayla karşımda duran bu adamı ciddiye almak, önemsemek istiyorum
koridorun sol duvarındaki yazıyı işaret ederken nasıldı filmde
hatırlarsınız diyerek gülümsüyor. (film için bknz:Before the rain) Time
never dies The circle is not round.
Odaların birinden koridora sızan sesler konuşmamızın bölünmesine neden oluyor engel olunamaz bir dikkatle okumayı dinliyorum.
Alice “ Korkarım ki anlatamayacağım efendim” dedi. “çünkü, görüyorsunuz ya, kendi kendim değilim”.
Tırtıl “Gördüğüm yok” dedi.
Alice “korkarım ki daha açık bir şekilde anlatamayacağım” dedi. “çünkü
zaten ben kendim de anlamıyorum. Bir gün içinde o kadar çok boy
değiştirmek insanın zihnini altüst ediyor.”
Tırtıl “Neden etsin?” dedi.
Alice “Şimdi öyle dersiniz belki ama, bir gün gelip krizalit, arkasından
da kelebek haline girince –aklınızda olsun gireceksiniz- bu değişmeleri
biraz yadırgayacaksınız, değil mi?”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder