17 Nisan 2013 Çarşamba

Sözcük Evi V/Time Never Dies The Circle İs Not Round

Uzun cümleler kurarak da anlatabilirim ama sanırım buna gerek kalmadan anlayacaksınız. “ Sonuçları öncüllerle değerlendirmek bir tutum bir kişilik belirtisinden çok bilimsel bir tavıra işaret eder. Bu da sizi istediğinizden çok ‘gerekli’ olana yaklaştırır. Bir başka değişle ‘olması gerekene’. Şu halde yapmaya çalıştığınız şeye saygı duyuyorum arayış elbette önemlidir. “heyhat, günümüzde artık kimse bir şey aramıyor.. gülüşmeler..”
Anlamanız ve ayırmanız gereken iki ayrı nokta var birincisi: arayış; aradığınız şeyle olan mesafeniz ve aradığınız şeyin nerede olduğuna dair bilgilerinizin niteliğiyle tanımlanabilir ve ancak bu verilerin geçerliliği sizi sonuca götürebilir. Diğer yandan ikinci önemli nokta ise aradığınız şeye olan mesafenin ve aradığınız şeyin nerede olduğu bilgisinin sizin arayışınızdan bağımsız değişiyor oluşu. Sonsuz hareket demiştik ki anımsarsınız. “bulmak imkansız diyorsunuz yani” Hayır elbette bunu söylemek istemiyoruz aksi takdirde her şeyi tesadüflerle açıklamaya çalışmak zorunda kalırdık ve bu çok saçma, tutarsız oluşunun yanında oldukça amatörce olurdu. Israrla böyle bir denemeyi izlemek isterseniz 46. odaya bakabilirsiniz. Ağustos böcekleri 17yıl sonunda bir tesadüfle mi ölür? Denemesi göz alıcıdır.
Söylemek istediğimiz şu; bir çember çizdiğinizi düşünün ve siz bir çemberin sınırladığı alansınız. Bu alan konusunda mütevazı olmanızı öneririz çünkü arşivlerde bulabileceğiniz bir atölye çalışmasının sonuçlarına bakılacak olursa geçmişte birçok katılımcı aslında maddelere indirgendiğinde hiç de “çok” olmadıklarını fark etmek gibi bir talihsizlik yaşamış. Yeri gelmişken sabah 7’de uyanmak ve dişlerinizi fırçalamak kahvenizi şekerli ya da şekersiz içip saçınızı ortadan, iki yana ya da sağa sola ayırmak gibi detaylardan bahsetmiyoruz burada. “Olasılıkların çeşitliliği çoğu kez olası kombinasyonlar yaratmaktan öteye gidemez, gülüşmeler…” Çemberinizi oluşturan alan yalnız size indirgenebilecek şeyleri kapsar ve değişiminize paralel bu alan genişler ya da daralır ama asla nihai formuna tamamlanmaz yani çember asla kapanmaz..
Küçücük bir noktadan biraz daha büyük ve asla tam anlamıyla kapanmayarak formuna tamamlanamayan bir çember hayal edin. “Kağıtta bırakabildiğiniz en küçük izin biraz büyüğü…gülüşmeler” siz ve sizin dışınızdaki her şey bir kapsama, kesişme alanlarını ifade ederken ve bu sürekli bir iç içelik ve oldukça dairesel bir form izlerken aradığınız şeye burnunuz istikametinde dosdoğru ulaşamayacağınızı anlamış olmalısınız.
“Zavallı, artık çıkış için bile bu bilgiden fazlası gelmez elimizden.” Bu; cüce olmaktan çok sanki normal boyutlarından hızla cüceye evrilen yaratıkların sinirimi bozmaya başladığını itiraf etmeliyim. Biriyle adamakıllı bir şeyler konuşurken 4’lü ve 6’lı gruplarla ya ayakta yarım daire çizerek ya da içinde bulunduğumuz mekana sürreel bir hava veren kaç kişilik olduğunun önemi olmayan bir koltuğa daima sıkışarak sığan ve ısrarla bir şeyleri bildiklerinden çok deneyimledikleri ama bu “şey”lerin bilgisine ulaşamadıkları üstelik bu bilgiye ulaşmaya çalışmanın gereksiz ve boş bir uğraşı olduğu vurgusu yapıp bununla da yetinmeyip sizinle dalga geçme cüretini de fütursuzca kendinde bulan bu yaratıkların asla tarif ettikleri yerde bulunmayan adreslerinden ve gülüşlerinden hiç hoşlanmıyorum. 16 yüzyıldan kalma bir kostümün en gösterişli aksesuarı olan oldukça uzun bir silindir şapkayla karşımda duran bu adamı ciddiye almak, önemsemek istiyorum koridorun sol duvarındaki yazıyı işaret ederken nasıldı filmde hatırlarsınız diyerek gülümsüyor. (film için bknz:Before the rain) Time never dies The circle is not round.
Odaların birinden koridora sızan sesler konuşmamızın bölünmesine neden oluyor engel olunamaz bir dikkatle okumayı dinliyorum.
Alice “ Korkarım ki anlatamayacağım efendim” dedi. “çünkü, görüyorsunuz ya, kendi kendim değilim”.
Tırtıl “Gördüğüm yok” dedi.
Alice “korkarım ki daha açık bir şekilde anlatamayacağım” dedi. “çünkü zaten ben kendim de anlamıyorum. Bir gün içinde o kadar çok boy değiştirmek insanın zihnini altüst ediyor.”
Tırtıl “Neden etsin?” dedi.
Alice “Şimdi öyle dersiniz belki ama, bir gün gelip krizalit, arkasından da kelebek haline girince –aklınızda olsun gireceksiniz- bu değişmeleri biraz yadırgayacaksınız, değil mi?”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder