17 Nisan 2013 Çarşamba

PEKİ, O ZAMAN HANIMEFENDİYE YOLU GÖSTER ALEX

Sokağı geçince dur. Sokağı geçince bekle. Saatine bak. Şapkanı düzelt. Saatine bak. Y. Uğur Eczanesine bir film yıldızı edasıyla ilerle.Camekanın önünde dur. Bekle. Saatine bak.ilaçların isimlerini oku.en çok bir bebek pudrasının adıyla ilgilen. Gelmeyeceğini anla. Aynı istikamete gelişinden daha hızlı ilerle. İlerle. Sinirlen. Ve bir daha ona sakın inanma…
“Peki, o zaman hanımefendiye yolu göster Alex “ ellerim cebimde olmalı mı. Yoksa bir elim dirseğimde diğer elim çenemde bir duruş daha mı etkili olur. Deneyelim.” Peki. o zaman hanımefendiye yolu göster Alex. “pencerenin önünde dışarıyı seyrediyormuş gibi yaparak, en sevdiğimiz tablonun önünde durup konuğumuza sırtımızı dönüp, “peki. o zaman… “yüzlerce kez hayali bir konaktan kovuyoruz hanımefendiyi..kendimize kahve hazırlıyoruz sonra. Kitaplarımıza dönüyoruz. Hanımefendi bir hayalet değil. Sanrımız . illüzyonumuz. Sırrımız hiç değil. Üç yıl önce talihsiz bir rastlantıyla isminiz ? diye soran bendim evet ama her şeyi berbat eden de oydu. Talihsiz bir rastlantı? Ne kadar klişe. Şöyle demeliyim. Üç yıl önce korkunç bir yanlışlıkla isminiz diye soran bendim. –bu kısmı değişmiyor- evet ama her şeyi berbat eden de oydu. Bir bakalım. Sıralayacak olursak:
• Şehir kütüphanesinden sayesinde sonsuza dek kovuldum. Yalancı ; üç gün sonra getireceğim. Ama biliyorsun çok önemli. Tamam canım endişelenme. Kitap benim üstüme kayıtlı. Tamam dedim. Sonra. Aradığınız kişiye şu an ulaşılamıyor, lütfen daha sonra tekrar deneyin. Ateş saçan gözler. Nefes alışlarda düzensizlik.
• Tatil için çok önce parasını ödediğim gidiş –dönüş biletlerime bakıp “yaa oraya gidip ne yapacaksın bütün yaz çekilir mi o sıcak hem de ne, börtü böcek toplamak için. Hıh” demişti evet.!tanrım ve ben gitmekten vazgeçtikten sanırım dört gün sonra bana tatil fotoğraflarını yollamıştı. Not: burası harika, senin için bir böcek buldum, dönünce görüşürüz. Peki ben ne yaptım? Döneceği güne kadar fotoğraflara ilkel bir fotomontajla kendi yüzümü yapıştırıp yapış yapış sıcakta hava durumu haberlerine gömülüp gerçekten gitmekten vazgeçmemi haklı çıkaracak ya zaten çok sıcak ben dayanamazdım dememi sağlayacak bir derece aradım. Peki buldum mu. Hayır!
• Doğum günümü çok büyük bir alışveriş merkezinin şeffaf asansöründe havada asılı kalarak geçirmeme neden olduğu yıl 93’dü sanırım (artık çok popüler birisin burada demişti bir de) bütün gün asla satın almayacağım şeyleri almış olmaktan bile mutsuz sayılmazdım bir bakalım 12 kişilik tequilla kadehi belki yarın büyük maya olmeca gelir esprisiyle ki biz tequilla içmiyorduk. Bir adet mini kamp piknik seti + 8 taksit, akıllı leke çıkarıcı diye gerçekten saçmalık abidesi bir kimyasal falan filan ama önemli değildi çünkü Efsun hanım bunları önemserdi bir gün lazım olduğunda bulunsun isterdi ulu toplayıcı. Aldıklarımızın parasını ödeyip bagaja yerleştirdikten ve tam eve gidecekken neyi unuttuğumuz. çilekli dondurma ama bütün bir hafta bu film için bu hayali kurmuş olduğu yapış yapış ne olur alalım mıları ve tekrar ışıklar kalabalık, kalabalık sesler, kasa, kasiyer kız, kızın mutsuz yüzü ve simli pembe uzun tırnakları, 5.95lira para üstleri, fişler, çok yoruldum asansörle inelim miler ve benim yardım bağırışlarım, yardım gecikince öfke bağırışlarım. Lunaparkta asılı kalmış dönme dolap hissinin ters yüz edilmiş hali( çünkü bu kez yüksekte olmanıza karşın izlenen sizsinizdir. İzlenen. işaret edilen.Gülünen,”salak” denilen, beklenen, izlemekten sıkılınan, gidilen, yenileri tarafından izlenilen…) iyi ki doğdun’larım ne demezsin’lerim..
• Tetanoz olduğuma ve delirerek öleceğime iyiden iyiye inanmaya başladığım iskeleden denize bakma hikayesini anlatmayacağım bile.
- ……vs.
Ekim ayının 23’ü yıl 1990; kahramanımız küçücük minicik bir çocuk parkında oturup kum havuzunu izler. Kırmızı kürekler, mavi kovalar, kumlar kumlar. Ve işte merhaba! Oturabilir miyimler. Kendinden emin bir serinkanlılık. Gülümsemeler, mahalle fırının simitlerinin artık güzel olmayışları, buranın simitlerinin daha… falan filan. Gülümsemeler. Neden bu kadar sessiz oluşum. Çocukluğunun geçtiği evin bahçesindeki duvar duvarın ardındaki deli adam (adı Yahya’ymış. Dev gibiymiş. Şimdi düşününce satir’e daha çok benziyormuş. duvara bile yaklaşmaları yasakmış.Çok korkmuş hepsi.uslu uslu durmuşlar, duvara da hiç yaklaşmamışlar.) falan filan. Gülümsemeler pis geveze ve Bir sorunumun mu olduğu? Hayır benim biraz uykusuz olduğum aslında genelde sorunlu biri olmadığım.Benim mi hayır hiç olmadı öyle yasaklı bir yerim.Hayır vardı, yani bahçemiz ama öyle ağaçlar, meyveler, kamelya, çaydanlık, lastik top, (meyveler ağaçlar kamelya çaydanlık lastik top, kamelya meyveler ağaçlar çaydanlık lastik top, çaydanlık kamelya meyveler ağaçlar lastik top, bütün olasılıkları denemiş olduğumdan bir kez daha emin olmak istiyordum sadece) İşte…. İsminiz? Bunu sormamış olsaydım o herhangi biri olacaktı işte öyle. Ağaç? Hangi Ağaç Şu üstünde kalan son bir iki yaprağa tutunan ağaç. İsminiz. Söylediği her şeyi dinlediğim ve ona değer verdiğim izlenimini yaratacak sonra hakikaten ona değer vermeme ve sayesinde değersizleşmeme neden olacak her şeyi başlatacak soruyu ben sordum ve her şeyi mahfeden o oldu. Sessizce kalkıp gitmem gerektiğini söyleyebilirdim. Hem kaba da olmazdı bu. Yani gerekirse teşekkür ederdim. Sohbet için. Sohbet? Anlattıklarınız için ? Böyle söylenmezdi. Tamam şöyle diyebilirdim; sohbetiniz için teşekkür ederim ama gitmem gerekli. Peki, ben ne yaptım İsmini sordum; o, mahallesini, marketin cingöz kardeşinin bütün gün yan gelip yattığını, kasaptaki çırağın biraz akıldan yoksun ama zararsız bir çocuk olduğunu fakat yüzünden bir an bile silinmeyen tebessüme birkaç dakikadan fazla bakılınca sinir bozucu olmaya başlayıp pek de güven vermediğini bu yüzden dükkâna girmeden alışveriş tutarını ortalama olarak hesaplayıp para üstünü ayarlayıp sadece birkaç dakika çocuğa bakıp ortalama beş dakikada dükkândan çıkmasının gerekliliğini çünkü çok korkutucu görünmeye başladığını, falanı filanı anlattı. Birlikte kahve içiyoruz. İşte! hızla dekoru değişen bir oyun gibiyiz. Ve ona entomolojiden bahsediyorum o aaaa bu harika böcekbilim derken; hamamböceklerinin dişilerinin çiftleşme için salgıladıkları “feromon” özel kokusunu Amerika’da büyük bir üniversitede laboratuar ortamında saptamayı başaran Japon master öğrencisinden, bu kokunun yeni ve daha etkili böcek ilaçlarının yapımına yarayabileceğini düşündüklerinden bahsedip ( birbirimizi sonsuza dek hatırlamamıza yarayacak kokularımızı düşünüyordum) telefon numaralarımızı kaydedip şehir kütüphanesine bazen birlikte gidebileceğimizi düşünüyoruz.. Küçük defterin arkasına özenli fakat abartısız bir yazıyla Efsun Hanım 3501494 yazıyorum. Gülümsüyor. Efsun hanım. Pis düzenbaz!
Gel pisi pisi Alex pisi pisi…Alex pencereden içeri giriyor. Kısık gözlerinin yemek yerken yüzüne ne kadar mutlu bir ifade verdiğini düşünüyorum. Efsun Hanım’ın düzenbazın biri oluğuna sen de benim kadar inanıyorsun değil mi Alex. Şıpırtılar, kıtırtılar. Beni hiç önemsemedi. Küçücük bir dil hızla mama kâsesine değerek pembe bir ağızda yok olan. Enkazından çıkartılacak bir kara kutuydum onun için. Okudu okudu. Anlattı anlattı. Peki, sonra uykulu bir ses tamam geleceğim. Gelmen gerektiğini biliyorsun. Ya tamam mutlaka geleceğim, hayır beklemen gerekmeyecek. Uykulu gülümser, sıkılırsan ilaçların adını oku der Efsun Hanım.
Üç yıl boyunca söz verir unutur, hatırlatılınca gülümser aaaaa ya çok özür dilerim der, elini hızla alnına götürüp nasıl unuturum diye kendisine sorar. Üç yıl boyunca özür diler Efsun Hanım, önemli değil derim ben. Birlikte geçirdiğimiz yıllar boyunca çok önemserim onu dinlerim. Anlarım. Dinlerim. Anlatırım. Dinlerim. Susarım. Dinlerim. Unuturum. O hep gelir ben beklerim, o hep gelmez ben beklerim bu’yumdur ben, “uysal” der o bana.
Sokağı geçince dururum. Sokağı geçince beklerim. Saatime bakarım. Şapkamı düzeltirim. Saatime bakarım. Y. Uğur Eczanesine bir film yıldızı edasıyla ilerlerim. Camekanın önünde dururum. Beklerim. Saatime bakarım. İlaçların isimlerini okurum, en çok bir bebek pudrasının adıyla ilgilenirim. Gelmeyeceğini anlarım, içinde hastanenin verdiği tarihlerin ve tahlil sonuçlarının olduğu zarfı ikiye katlar ceketimin iç cebine yerleştiririm fısıltıyla yağmur yağacak derim ve aynı istikamete gelişimden daha hızlı ilerlerim. İlerlerim. Sinirlenirim. Ve bir daha ona inanmam….
Efsun hanım üç yıl boyunca yetmiş iki kez beklendiği yere gelmemiş, doksan üç kez verdiği sözü unutmuş, bunların sadece otuz altısını yerine getirmiştir ve son anda gelmekten vazgeçip uyumuştur. Böyle olmuştur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder