Sokağı geçince dur. Sokağı geçince bekle. Saatine bak. Şapkanı
düzelt. Saatine bak. Y. Uğur Eczanesine bir film yıldızı edasıyla
ilerle.Camekanın önünde dur. Bekle. Saatine bak.ilaçların isimlerini
oku.en çok bir bebek pudrasının adıyla ilgilen. Gelmeyeceğini anla. Aynı
istikamete gelişinden daha hızlı ilerle. İlerle. Sinirlen. Ve bir daha
ona sakın inanma…
“Peki, o zaman hanımefendiye yolu göster Alex “ ellerim cebimde
olmalı mı. Yoksa bir elim dirseğimde diğer elim çenemde bir duruş daha
mı etkili olur. Deneyelim.” Peki. o zaman hanımefendiye yolu göster
Alex. “pencerenin önünde dışarıyı seyrediyormuş gibi yaparak, en
sevdiğimiz tablonun önünde durup konuğumuza sırtımızı dönüp, “peki. o
zaman… “yüzlerce kez hayali bir konaktan kovuyoruz
hanımefendiyi..kendimize kahve hazırlıyoruz sonra. Kitaplarımıza
dönüyoruz. Hanımefendi bir hayalet değil. Sanrımız . illüzyonumuz.
Sırrımız hiç değil. Üç yıl önce talihsiz bir rastlantıyla isminiz ?
diye soran bendim evet ama her şeyi berbat eden de oydu. Talihsiz bir
rastlantı? Ne kadar klişe. Şöyle demeliyim. Üç yıl önce korkunç bir
yanlışlıkla isminiz diye soran bendim. –bu kısmı değişmiyor- evet ama
her şeyi berbat eden de oydu. Bir bakalım. Sıralayacak olursak:
• Şehir kütüphanesinden sayesinde sonsuza dek kovuldum. Yalancı ; üç
gün sonra getireceğim. Ama biliyorsun çok önemli. Tamam canım
endişelenme. Kitap benim üstüme kayıtlı. Tamam dedim. Sonra. Aradığınız
kişiye şu an ulaşılamıyor, lütfen daha sonra tekrar deneyin. Ateş saçan
gözler. Nefes alışlarda düzensizlik.
• Tatil için çok önce parasını ödediğim gidiş –dönüş biletlerime
bakıp “yaa oraya gidip ne yapacaksın bütün yaz çekilir mi o sıcak hem de
ne, börtü böcek toplamak için. Hıh” demişti evet.!tanrım ve ben
gitmekten vazgeçtikten sanırım dört gün sonra bana tatil fotoğraflarını
yollamıştı. Not: burası harika, senin için bir böcek buldum, dönünce
görüşürüz. Peki ben ne yaptım? Döneceği güne kadar fotoğraflara ilkel
bir fotomontajla kendi yüzümü yapıştırıp yapış yapış sıcakta hava durumu
haberlerine gömülüp gerçekten gitmekten vazgeçmemi haklı çıkaracak ya
zaten çok sıcak ben dayanamazdım dememi sağlayacak bir derece aradım.
Peki buldum mu. Hayır!
• Doğum günümü çok büyük bir alışveriş merkezinin şeffaf asansöründe
havada asılı kalarak geçirmeme neden olduğu yıl 93’dü sanırım (artık
çok popüler birisin burada demişti bir de) bütün gün asla satın
almayacağım şeyleri almış olmaktan bile mutsuz sayılmazdım bir bakalım
12 kişilik tequilla kadehi belki yarın büyük maya olmeca gelir
esprisiyle ki biz tequilla içmiyorduk. Bir adet mini kamp piknik seti + 8
taksit, akıllı leke çıkarıcı diye gerçekten saçmalık abidesi bir
kimyasal falan filan ama önemli değildi çünkü Efsun hanım bunları
önemserdi bir gün lazım olduğunda bulunsun isterdi ulu toplayıcı.
Aldıklarımızın parasını ödeyip bagaja yerleştirdikten ve tam eve
gidecekken neyi unuttuğumuz. çilekli dondurma ama bütün bir hafta bu
film için bu hayali kurmuş olduğu yapış yapış ne olur alalım mıları ve
tekrar ışıklar kalabalık, kalabalık sesler, kasa, kasiyer kız, kızın
mutsuz yüzü ve simli pembe uzun tırnakları, 5.95lira para üstleri,
fişler, çok yoruldum asansörle inelim miler ve benim yardım
bağırışlarım, yardım gecikince öfke bağırışlarım. Lunaparkta asılı
kalmış dönme dolap hissinin ters yüz edilmiş hali( çünkü bu kez yüksekte
olmanıza karşın izlenen sizsinizdir. İzlenen. işaret
edilen.Gülünen,”salak” denilen, beklenen, izlemekten sıkılınan, gidilen,
yenileri tarafından izlenilen…) iyi ki doğdun’larım ne demezsin’lerim..
• Tetanoz olduğuma ve delirerek öleceğime iyiden iyiye inanmaya
başladığım iskeleden denize bakma hikayesini anlatmayacağım bile.
- ……vs.
Ekim ayının 23’ü yıl 1990; kahramanımız küçücük minicik bir çocuk
parkında oturup kum havuzunu izler. Kırmızı kürekler, mavi kovalar,
kumlar kumlar. Ve işte merhaba! Oturabilir miyimler. Kendinden emin bir
serinkanlılık. Gülümsemeler, mahalle fırının simitlerinin artık güzel
olmayışları, buranın simitlerinin daha… falan filan. Gülümsemeler. Neden
bu kadar sessiz oluşum. Çocukluğunun geçtiği evin bahçesindeki duvar
duvarın ardındaki deli adam (adı Yahya’ymış. Dev gibiymiş. Şimdi
düşününce satir’e daha çok benziyormuş. duvara bile yaklaşmaları
yasakmış.Çok korkmuş hepsi.uslu uslu durmuşlar, duvara da hiç
yaklaşmamışlar.) falan filan. Gülümsemeler pis geveze ve Bir sorunumun
mu olduğu? Hayır benim biraz uykusuz olduğum aslında genelde sorunlu
biri olmadığım.Benim mi hayır hiç olmadı öyle yasaklı bir yerim.Hayır
vardı, yani bahçemiz ama öyle ağaçlar, meyveler, kamelya, çaydanlık,
lastik top, (meyveler ağaçlar kamelya çaydanlık lastik top, kamelya
meyveler ağaçlar çaydanlık lastik top, çaydanlık kamelya meyveler
ağaçlar lastik top, bütün olasılıkları denemiş olduğumdan bir kez daha
emin olmak istiyordum sadece) İşte…. İsminiz? Bunu sormamış olsaydım o
herhangi biri olacaktı işte öyle. Ağaç? Hangi Ağaç Şu üstünde kalan son
bir iki yaprağa tutunan ağaç. İsminiz. Söylediği her şeyi dinlediğim ve
ona değer verdiğim izlenimini yaratacak sonra hakikaten ona değer
vermeme ve sayesinde değersizleşmeme neden olacak her şeyi başlatacak
soruyu ben sordum ve her şeyi mahfeden o oldu. Sessizce kalkıp gitmem
gerektiğini söyleyebilirdim. Hem kaba da olmazdı bu. Yani gerekirse
teşekkür ederdim. Sohbet için. Sohbet? Anlattıklarınız için ? Böyle
söylenmezdi. Tamam şöyle diyebilirdim; sohbetiniz için teşekkür ederim
ama gitmem gerekli. Peki, ben ne yaptım İsmini sordum; o, mahallesini,
marketin cingöz kardeşinin bütün gün yan gelip yattığını, kasaptaki
çırağın biraz akıldan yoksun ama zararsız bir çocuk olduğunu fakat
yüzünden bir an bile silinmeyen tebessüme birkaç dakikadan fazla
bakılınca sinir bozucu olmaya başlayıp pek de güven vermediğini bu
yüzden dükkâna girmeden alışveriş tutarını ortalama olarak hesaplayıp
para üstünü ayarlayıp sadece birkaç dakika çocuğa bakıp ortalama beş
dakikada dükkândan çıkmasının gerekliliğini çünkü çok korkutucu
görünmeye başladığını, falanı filanı anlattı. Birlikte kahve içiyoruz.
İşte! hızla dekoru değişen bir oyun gibiyiz. Ve ona entomolojiden
bahsediyorum o aaaa bu harika böcekbilim derken; hamamböceklerinin
dişilerinin çiftleşme için salgıladıkları “feromon” özel kokusunu
Amerika’da büyük bir üniversitede laboratuar ortamında saptamayı
başaran Japon master öğrencisinden, bu kokunun yeni ve daha etkili böcek
ilaçlarının yapımına yarayabileceğini düşündüklerinden bahsedip (
birbirimizi sonsuza dek hatırlamamıza yarayacak kokularımızı
düşünüyordum) telefon numaralarımızı kaydedip şehir kütüphanesine bazen
birlikte gidebileceğimizi düşünüyoruz.. Küçük defterin arkasına özenli
fakat abartısız bir yazıyla Efsun Hanım 3501494 yazıyorum. Gülümsüyor.
Efsun hanım. Pis düzenbaz!
Gel pisi pisi Alex pisi pisi…Alex pencereden içeri giriyor. Kısık
gözlerinin yemek yerken yüzüne ne kadar mutlu bir ifade verdiğini
düşünüyorum. Efsun Hanım’ın düzenbazın biri oluğuna sen de benim kadar
inanıyorsun değil mi Alex. Şıpırtılar, kıtırtılar. Beni hiç önemsemedi.
Küçücük bir dil hızla mama kâsesine değerek pembe bir ağızda yok olan.
Enkazından çıkartılacak bir kara kutuydum onun için. Okudu okudu.
Anlattı anlattı. Peki, sonra uykulu bir ses tamam geleceğim. Gelmen
gerektiğini biliyorsun. Ya tamam mutlaka geleceğim, hayır beklemen
gerekmeyecek. Uykulu gülümser, sıkılırsan ilaçların adını oku der Efsun
Hanım.
Üç yıl boyunca söz verir unutur, hatırlatılınca gülümser aaaaa ya çok
özür dilerim der, elini hızla alnına götürüp nasıl unuturum diye
kendisine sorar. Üç yıl boyunca özür diler Efsun Hanım, önemli değil
derim ben. Birlikte geçirdiğimiz yıllar boyunca çok önemserim onu
dinlerim. Anlarım. Dinlerim. Anlatırım. Dinlerim. Susarım. Dinlerim.
Unuturum. O hep gelir ben beklerim, o hep gelmez ben beklerim bu’yumdur
ben, “uysal” der o bana.
Sokağı geçince dururum. Sokağı geçince beklerim. Saatime bakarım.
Şapkamı düzeltirim. Saatime bakarım. Y. Uğur Eczanesine bir film yıldızı
edasıyla ilerlerim. Camekanın önünde dururum. Beklerim. Saatime
bakarım. İlaçların isimlerini okurum, en çok bir bebek pudrasının adıyla
ilgilenirim. Gelmeyeceğini anlarım, içinde hastanenin verdiği
tarihlerin ve tahlil sonuçlarının olduğu zarfı ikiye katlar ceketimin iç
cebine yerleştiririm fısıltıyla yağmur yağacak derim ve aynı istikamete
gelişimden daha hızlı ilerlerim. İlerlerim. Sinirlenirim. Ve bir daha
ona inanmam….
Efsun hanım üç yıl boyunca yetmiş iki kez beklendiği yere gelmemiş,
doksan üç kez verdiği sözü unutmuş, bunların sadece otuz altısını yerine
getirmiştir ve son anda gelmekten vazgeçip uyumuştur. Böyle olmuştur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder