17 Nisan 2013 Çarşamba

SAVANA'DA İKİ KADEH TEKİLA



Orada öylece durup bu masalsı vahşilikteki kadının tanımadığım ama başlangıçta öykümün kahramanı olduğunu düşündüğüm bu adamı incitmesini hatta aşağılamasını izlemeyebilirdim. Peki ne yapabilirdim? “Hey yandaki çifte benden iki tekila ver kadınınkine arsenik koy” mu demeliydim bardaki uysal çocuğa? ki kesinlikle cinayet işleyebilecek biri gibi görünmeyen hatta suça yardım ve yataklık fikriyle bile düşüp bayılabilecek bu çocuğa!
Peki, o bu denli saf, uysal ya ben? Ben bu denli kötü müyüm? Hiç tanımadığım bir kadını adamcağızın kırılan kalbinin sesi buralara kadar geliyor diye öldürebilecek kadar kötü ama bu durum hayli beni de üzmüş olacak ki bi o kadar da ince ruhlu muyum? Ruhu bilemem ama evet kötü biriyim ben…ıslah edilemez kötülükte biriyim… 12 yaşımda azılı bir haydut muamelesi gördüğüm mahallemizde küçük bir gönül hikayesi ile içimde uyuyan gizli şairi de keşfetmiş kötü bir şair kadar kötü biriyim. Adam için üzülüyor muyum? Sanmam. Sanki sinirimi bozuyor bu durum, eşit-denk güçlerde birbirlerine saldırsalar bi içki de bardaki çocuğa ısmarlayıp keyifle tütün takviyesi yapacağım, eğleneceğim açıktan açığa fakat adamın sessiz, güçsüz ve insanda çocukluğuna dönme gibi histerik bir freudcu tat bırakan bu mülayim edası buna mukabil kadının belli ki her hafta kuaförlerde bu ve benzeri savaşlarda tehditkar hareketlerde bulunmak hatta gerektiğinde saldırmak için törpülettiği tırnakları, adama söylediği kötü sözlerin içindeki en kötüler için boynunu iyice kısıp omuzları arasında gizleyerek sözüm ona hani biraz lafını sakındığı gibi sahtelik kokan ve kesinlikle duygu içermeyen tavrı sinirimi bozuyor…
Bir hamle de bu kaplanın karşısında kasabın kedisi gibi kalan bu adamcıktan beklemek nafile olacak. Neler mi konuşuyorlar? Ne önemi var…şimdi; faturasını iki gün geç yatırsa operatördeki kadın sesinin fatura ikazına bile kalbi kırılacak bu adamın bu kadınla bu savaştan nasıl sağ çıkması beklenebilir ki. İmkansız… aslında, içkimi yenilerken bu cinayetten uzak uysal çocuk kesin kanaatim şu oldu…bence kadın da göründüğü kadar güçlü değil..ölmeyi hak ettiği kesin fakat kesinlikle göründüğü kadar güçlü değil. Gücünü adamcağızın ince mizacından alıyor…güzelliği görece, çakma sarı saçları, küçük ama oraya buraya süzüp zaman içinda baygın baygın bakmayı öğrettiği birbirine yakın gözleri ile eğer adam saçsız ve biraz yuvarlak olmaktan mutsuzsa onun için harikulade olabilecek bu kadın öyle sanıyorum ki hayatındaki tüm kırgınlıkların hesabını bir seferde bu adamcağıza ödetip kuş gibi hafifleyerek çıkacaktı buradan…arsenik dışında başka bir şey düşünemezsem tabi. “Yan masadaki kadını nasıl öldüreceğinizi mi merak ediyorsunuz, 80 dakikada gününü gösterme dersleri…mantığa giriş” isimli bir cep kitabına duyduğum yoğun ihtiyaç karşısında kendimi hayrete düşmüş hissediyorum…
Peki, bir düşünelim araya giremeyeceğim denli uzaktalar, yakın olsalardı da istemezdim araya girmeyi zira bana ne değil mi? Sadece sinirimi bozduğunu söyleyerek kadına adama bir şeyler ikram etmek bir erkek olarak beni zor durumda bırakırdı. Oluruna bırakmak, tanık olmak gerekli elbet…öte yandan ya birazdan ben yerimden öfkeli bir yunan tanrısı gibi gazapla kalkıp bu kadını silkeleyeceğim ya da adamcağız içli sesler çıkararak yok olup atmosfere karışacak…ama hayatım, bi saniye ıg bıg…sonra aydınlandım, tabiat bana lütfunu sundu, kaçıncı kadehten sonra bilmiyorum ama olması gerektiği gibi güçlü(!) olana yakın hissettim kendimi…bu şekilde bu sürünün ilerleyişini yavaşlatırsın adamım…burada kalıp bir başka yırtıcının seni yemesini hüzünlü gözlerle beklemelisin ya da daha fazla enerji ve göçe devam edebilmek için biz seni yemeliyiz! Öyle ya da böyle kadın tüylerini parlatıp, haftada en az iki kez gittiği spor salonu, yediği sağlıklı yiyecekler, kozmetiği için avlanan canlılara hiç üzülmeksizin boyadığı ve insanda savaş öncesi ritüeli tadı bırakan yüzüyle bunca kadeh sonra ve eğer arsenikle onu ben öldüremiyorsam yaşamayı daha çok hak ediyor…zaten çok az bir zaman sonra adamı yiyerek, kazandığı enerjiyle sürüsü ile birlikte pırıl pırıl tüyleri ve güçlü kasları ile göçe devam edeceğine yemin edebilirdim…
Bu denli zayıf ve belki hassas yetişmiş, hayatı boyunca her şeyi zamanında yapmış, yapma denilen hiçbir şeyi yapmamış bu adama duyduğum öfkeyi fark ettim…bakıyorum üzgün mü? o bile değil sadece kadının her hamlesi ile biraz daha içeriye çöken bir çukur gibi…derinliğe oranla sanki sesten de uzaklaşıyor…aniden kadının öfkesinin de nihayetinde benim de fark ettiğim bu atıl duruştan kaynaklandığını düşünüp saatime bakıyorum…ansızın sıcak bir keyif yokluyor içimi….şimdi bir kadeh daha ısmarlayıp kendime bu vahşi yaşam anının gerçekliğinden, berraklığından hayran olmuş bir şekilde izleyebilirim dişinin sürüdeki bu zayıf canlıyı yok edişini…böyle olmaz mı? Kendi gerekçeleriyle hasmı olan canlıyı parçaladıktan sonra bir canlının sıcak kanlı ağzını anımsatır gibi kırmızıya boyadığı dudaklarını alır gider. Adam mı? Kötü biri olmadığını ancak savaşın adaletle bir ilgisinin olmadığını, hasmın gücünün denkliği gibi saçmalıkların eğer kahraman(!) olmak istiyorsanız bir önemi olduğunu, kazanmak için gücün ve stratejinin ve elbette şansın gerekli olduğunu, iyi ve güçlü olmanın kaynaklarının neler olabileceğini düşünüyorum…sadece müthiş sinir bozucu hepsi bu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder