17 Nisan 2013 Çarşamba

Sonleylakvalsi

— mümkün olduğu kadar yavaş tekrarlamalısınız sözlerimi, bir kez daha deneyelim şimdi.
—uykusuna cam kırığı karışan kızçocuklarının kanayan gözkapaklarına leylak yaprağı sürer uykunun oğlanları ve bu büyük bir hafıza kaybına neden olur.
- sizce de büyük yerine derin mi desek?
Evet , uykusuna camkırığı karışankızçocuklarının kanayan gözkapaklarına leylak yaprağı sürer uykunun oğlanları ve bu derin bir hafızakaybına neden olur.nasıl.
- güzel.şimdi bir kez de elinizdeki makasla saçlarınızı keserken sizinle tekrarlayalım ama lütfen mümkün olduğunca çok canınızı acıtın..unutmayın bu bir prova.ve bir provayı aslından ayıran çok az şeydir.
- son değil mi.
-evet ama nerden buluyorlar sizin gibi gençleri, geç gelen,sürekli gevezelik eden,çabuk yorulan,çabuk acıkan,unutkan ve tembel ve çok şikayet eden..biz…eskiden…biz sizin yaşlarınızdayken gerekiyorsa provada bile tüm içtenliğimizle keserdik saçlarımızı, bileklerimizi, bir tekmil damarlarımızı….neyse.son
-eve dönüyorum.her gece bu binadan çıkıp sokaklar geçip eve dönüyorum. soğuksular içiyorum. aynada tekrarlıyorum bakışımı. uykularımdan uyanıyorum. leylak kokusunu sevip sevmediğimi bile anımsamıyorum. sonra başka başka birçok şeyi.isminizi.burada ne işim olduğunu, beni neden azarladığınızı, yetersiz ve hatta belki yeteneksiz bulduğunuzu, neden bu kadar acı çektiğimi, saatimin camının neden olmadığını, en son ne zaman ismimle çağrıldığımı, kedimin mamasının markasını,birsürü şeyi anımsamıyorum.örneğin dün gece şiar diye çağırmıyor muydunuz beni? Öyleyse neden şimdi düşes dediğinizde dönüp bakıyorum. Ya da bakmak zorunda kalıyorum. Ya da bakmak zorunda olduğumu düşünüyorum? Şiar mahzene saklan, Şiar sakın ses çıkartma.Hanımefendinin sözünden çıkma! Bu çok saçma! Daha önce de söyleyecektim fakat kırılmanızı istememiştim. Ne aptallık.şimdi burada beni büyük bir bencillik ve fütursuzlukla kırışınızı izliyorum.ama söylemeliyim. Hanımefendinin onun varlığından bile haberi yokken şiar'ın saklanması çok saçma.ve bunu yani bu kaçışı da şiar'ın varlık sebebi olarak açıklamanız.Size inanamıyorum nasıl bu kadar yıkıcı olabiliyor, gücü son raddesine kadar kullanıp,çukuru derin çok derin kazıp birini mutlak delirtip diğerini mutlak ve kesintisiz sağlıklı kılabiliyorsunuz. Şiar gözkapaklarını kanatırken şimdi bu kız çocukları da nerden çıktı. Düşes neden hafıza kaybı yaşayarak ödüllendirilirken şiar sonsuz net bir belleğin kareleri arasında delirmek zorunda….Sanırım şöyle diyorlardı. Zavallı hanımefendi ne kadar üzücü, ne kadar talihsiz, nasıl da büyük, güzel ve derin bakıyor, dudaklarının kıvrımlarından sanki isminiz dökülecek..bekliyorsunuz…isminiz…isminiz…isminiz…hanımefendinin belleği vaftizci yahya'nın kalbi kadar temiz şimdi. yazık. amen. evet böyleydi sanırım.tüm bunları söylerken siyah saten elbiseler giymiş koronun ellerindeki küçük mümkünse daha önce parçalanmış büyük bir boy aynasının parçası olan kırık-kesik aynalara bakmalarını istiyor ve buna da yüzleşme diyordunuz.öyle mi.peki kendileriyle bu kadar naif yüzleşmelerine ve sonra çekip gitmelerine izin verdiğiniz koronun aksine neden o ayna kırıklarıyla kendini kanatmasını istediniz şiar'ın. neden kan görmek istediniz. L Ü T F E N C E V A P V E R İ R Mİ S İ NİZ neden kan görmek istediniz.şiddetin ve korkunun üç boyutluluğuna kübik bir üslupla yaklaşmak ve bunu yaparken kendinizi sanatsal yaratıcılığınızın doruklarında hissetmek miydi niyetiniz. Sanmıyorum.biliyor musunuz bunu hiç sanmıyorum.
Sizin gerçekten daha önce hiç kan gördüğünüzü de sanmıyorum.
Acil turnike…çok hızlı
Halıda leke yapar
Giysilerde
Merdivenlerde
Deri koltuklarda
Beyaz örtülerde
Tende
Heryerde…
Kuruyunca tuhaf çiçekler açar ve bu çiçekler emin olun gündönümlerinde yıldönümlerinde zart gününde zurt gününde sevgilinize verdiğiniz dilendiği kadar süslü ve söz dinleyen itaatkar çiçeklerden değildir. Yani….bunu bilmeniz olanaksız..Ve buna rağmen kendisini hiç tanımayan, varlığından haberi bile olmayan ve bence uydurma bir hanımefendiden kaçan şiar’ın eline o cam kırığını tutuşturup hanımefendiye üzülüyorsunuz öyle mi…dikkatinizi çekerim..bu aptal koroyla kan kokusunu silemezsiniz bu oyundan..sonra düşes gelsin sizin his artıklarınızı, şımarıklığınızı, hanımefendiyle olan suç ortaklığınızı büyük bir ustalık ve tecrübeyle temizlesin öyle mi..hıh..hem de neyle…sizin lutfedip seçtiğiniz bir iki replik ve dekor ve kostümle…muhteşem…ne kadar zarifsiniz…alkışlanmaya değersiniz…umrumda değilsiniz..Hafıza kaybımı size borçluyum..
kutsal yaratıcı zeka usta eller deney 1: yas tutabilmek için hafızanın ne kadarına ihtiyaç duyulur..
Şiar’ın elbisesinin yakası dantelli, incecik, şiar gözlerini kısarak bakar ve “hanımefendinin yürümediği, eteklerinin değmediği bir yol, bir toprakparçası olduğunu bilseydim, gözlerinin değmediği herhangi bir görüntünün, rengin ve gökyüzünün varlığına inanabilseydim belki yaşayabilirdim” der.
Sonra büyük bir karanlığın içinden ısrarlı gölgeler şiar’a adını sormaya gelir, şöyleydi işte; şiar öfkeli, gözleri kan çanağı ve günlerdir uykusuz kendi yakasına yapışmış, yakasındaki danteli sökerken kekeliyor ve kesinlikle kimsenin gözlerine bakmıyor. Bu sahnede seyirciyi şiar’ın dengesiz, tutarsız ve kesinlikle rahatsız biri olduğuna inandırıyor ve öyle anlaşılıyor ki bundan da büyük bir haz alıyorsunuz. Şiar meczup, hanımefendi bir çiçek kadar kırılgan, düşes ise adildir. Böyle olmak zorundadır yani. Sizin ve o garip adalet anlayışınızın canı cehenneme. Çok fazla şey bilmediğim doğru ancak; bildiğim ve emin olduğum şey gerçekten o cam kırıklarıyla kesilip parçalanması gerekenin siz olduğu. Gözlerinizi ve kulaklarınızı iyi açın, iyi görün ve çok iyi dinleyin çünkü ; biraz sonra burada olmayacağım, biraz sonra kalbiniz fena halde kırılacak, üstelik bunu size sevgili düşes’iniz yapacak . Adalet bir süre sonra kendi suçlularını yaratıyor işte , adil olmak bazen aynı zamanda suçlu da kılıyor bizi öyle değil mi. Ahh siz….sonleylakvalsinden dönerken cam kırıklarıyla kanatılmış uykunun oğlanlarının sahibi, siz..his artığı, düşünce kırıntısı…
Şiar’ın son bir repliği olsaydı sanırım şöyle olurdu; beni çölde, siyah saten bir düşün peşine süren karanlığım kendi lanetiyle ne zaman yüzleşecek heyhat! Evet ama siz sorulduğunda ne diyordunuz? Onlar..onlar hepimizin gerçekliği , hepimizin acılarının idealizmi falan filan…yenilikçi bir arabesk desenize siz şuna…Evet. Şimdi sorunuzu yanıtlayabilirim ki siz cevabımı bekleme lütfu bile göstermeden karar vermiştiniz ama…evet, derin bir hafıza kaybı çok daha yakışık alır tüm inceliğimizi unutmayı anlatmaya.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder