— mümkün olduğu kadar yavaş tekrarlamalısınız sözlerimi, bir kez daha deneyelim şimdi.
—uykusuna cam kırığı karışan kızçocuklarının kanayan gözkapaklarına
leylak yaprağı sürer uykunun oğlanları ve bu büyük bir hafıza kaybına
neden olur.
- sizce de büyük yerine derin mi desek?
Evet , uykusuna camkırığı karışankızçocuklarının kanayan
gözkapaklarına leylak yaprağı sürer uykunun oğlanları ve bu derin bir
hafızakaybına neden olur.nasıl.
- güzel.şimdi bir kez de elinizdeki makasla saçlarınızı keserken
sizinle tekrarlayalım ama lütfen mümkün olduğunca çok canınızı
acıtın..unutmayın bu bir prova.ve bir provayı aslından ayıran çok az
şeydir.
- son değil mi.
-evet ama nerden buluyorlar sizin gibi gençleri, geç gelen,sürekli
gevezelik eden,çabuk yorulan,çabuk acıkan,unutkan ve tembel ve çok
şikayet eden..biz…eskiden…biz sizin yaşlarınızdayken gerekiyorsa provada
bile tüm içtenliğimizle keserdik saçlarımızı, bileklerimizi, bir tekmil
damarlarımızı….neyse.son
-eve dönüyorum.her gece bu binadan çıkıp sokaklar geçip eve
dönüyorum. soğuksular içiyorum. aynada tekrarlıyorum bakışımı.
uykularımdan uyanıyorum. leylak kokusunu sevip sevmediğimi bile
anımsamıyorum. sonra başka başka birçok şeyi.isminizi.burada ne işim
olduğunu, beni neden azarladığınızı, yetersiz ve hatta belki yeteneksiz
bulduğunuzu, neden bu kadar acı çektiğimi, saatimin camının neden
olmadığını, en son ne zaman ismimle çağrıldığımı, kedimin mamasının
markasını,birsürü şeyi anımsamıyorum.örneğin dün gece şiar diye
çağırmıyor muydunuz beni? Öyleyse neden şimdi düşes dediğinizde dönüp
bakıyorum. Ya da bakmak zorunda kalıyorum. Ya da bakmak zorunda olduğumu
düşünüyorum? Şiar mahzene saklan, Şiar sakın ses
çıkartma.Hanımefendinin sözünden çıkma! Bu çok saçma! Daha önce de
söyleyecektim fakat kırılmanızı istememiştim. Ne aptallık.şimdi burada
beni büyük bir bencillik ve fütursuzlukla kırışınızı izliyorum.ama
söylemeliyim. Hanımefendinin onun varlığından bile haberi yokken şiar'ın
saklanması çok saçma.ve bunu yani bu kaçışı da şiar'ın varlık sebebi
olarak açıklamanız.Size inanamıyorum nasıl bu kadar yıkıcı olabiliyor,
gücü son raddesine kadar kullanıp,çukuru derin çok derin kazıp birini
mutlak delirtip diğerini mutlak ve kesintisiz sağlıklı kılabiliyorsunuz.
Şiar gözkapaklarını kanatırken şimdi bu kız çocukları da nerden çıktı.
Düşes neden hafıza kaybı yaşayarak ödüllendirilirken şiar sonsuz net
bir belleğin kareleri arasında delirmek zorunda….Sanırım şöyle
diyorlardı. Zavallı hanımefendi ne kadar üzücü, ne kadar talihsiz, nasıl
da büyük, güzel ve derin bakıyor, dudaklarının kıvrımlarından sanki
isminiz dökülecek..bekliyorsunuz…isminiz…isminiz…isminiz…hanımefendinin
belleği vaftizci yahya'nın kalbi kadar temiz şimdi. yazık. amen. evet
böyleydi sanırım.tüm bunları söylerken siyah saten elbiseler giymiş
koronun ellerindeki küçük mümkünse daha önce parçalanmış büyük bir boy
aynasının parçası olan kırık-kesik aynalara bakmalarını istiyor ve buna
da yüzleşme diyordunuz.öyle mi.peki kendileriyle bu kadar naif
yüzleşmelerine ve sonra çekip gitmelerine izin verdiğiniz koronun aksine
neden o ayna kırıklarıyla kendini kanatmasını istediniz şiar'ın. neden
kan görmek istediniz. L Ü T F E N C E V A P V E R İ R Mİ S İ NİZ neden
kan görmek istediniz.şiddetin ve korkunun üç boyutluluğuna kübik bir
üslupla yaklaşmak ve bunu yaparken kendinizi sanatsal yaratıcılığınızın
doruklarında hissetmek miydi niyetiniz. Sanmıyorum.biliyor musunuz bunu
hiç sanmıyorum.
Sizin gerçekten daha önce hiç kan gördüğünüzü de sanmıyorum.
Acil turnike…çok hızlı
Halıda leke yapar
Giysilerde
Merdivenlerde
Deri koltuklarda
Beyaz örtülerde
Tende
Heryerde…
Kuruyunca tuhaf çiçekler açar ve bu çiçekler emin olun gündönümlerinde
yıldönümlerinde zart gününde zurt gününde sevgilinize verdiğiniz
dilendiği kadar süslü ve söz dinleyen itaatkar çiçeklerden değildir.
Yani….bunu bilmeniz olanaksız..Ve buna rağmen kendisini hiç tanımayan,
varlığından haberi bile olmayan ve bence uydurma bir hanımefendiden
kaçan şiar’ın eline o cam kırığını tutuşturup hanımefendiye
üzülüyorsunuz öyle mi…dikkatinizi çekerim..bu aptal koroyla kan kokusunu
silemezsiniz bu oyundan..sonra düşes gelsin sizin his artıklarınızı,
şımarıklığınızı, hanımefendiyle olan suç ortaklığınızı büyük bir ustalık
ve tecrübeyle temizlesin öyle mi..hıh..hem de neyle…sizin lutfedip
seçtiğiniz bir iki replik ve dekor ve kostümle…muhteşem…ne kadar
zarifsiniz…alkışlanmaya değersiniz…umrumda değilsiniz..Hafıza kaybımı
size borçluyum..
kutsal yaratıcı zeka usta eller deney 1: yas tutabilmek için hafızanın ne kadarına ihtiyaç duyulur..
Şiar’ın elbisesinin yakası dantelli, incecik, şiar gözlerini kısarak
bakar ve “hanımefendinin yürümediği, eteklerinin değmediği bir yol, bir
toprakparçası olduğunu bilseydim, gözlerinin değmediği herhangi bir
görüntünün, rengin ve gökyüzünün varlığına inanabilseydim belki
yaşayabilirdim” der.
Sonra büyük bir karanlığın içinden ısrarlı gölgeler şiar’a adını
sormaya gelir, şöyleydi işte; şiar öfkeli, gözleri kan çanağı ve
günlerdir uykusuz kendi yakasına yapışmış, yakasındaki danteli sökerken
kekeliyor ve kesinlikle kimsenin gözlerine bakmıyor. Bu sahnede
seyirciyi şiar’ın dengesiz, tutarsız ve kesinlikle rahatsız biri
olduğuna inandırıyor ve öyle anlaşılıyor ki bundan da büyük bir haz
alıyorsunuz. Şiar meczup, hanımefendi bir çiçek kadar kırılgan, düşes
ise adildir. Böyle olmak zorundadır yani. Sizin ve o garip adalet
anlayışınızın canı cehenneme. Çok fazla şey bilmediğim doğru ancak;
bildiğim ve emin olduğum şey gerçekten o cam kırıklarıyla kesilip
parçalanması gerekenin siz olduğu. Gözlerinizi ve kulaklarınızı iyi
açın, iyi görün ve çok iyi dinleyin çünkü ; biraz sonra burada
olmayacağım, biraz sonra kalbiniz fena halde kırılacak, üstelik bunu
size sevgili düşes’iniz yapacak . Adalet bir süre sonra kendi
suçlularını yaratıyor işte , adil olmak bazen aynı zamanda suçlu da
kılıyor bizi öyle değil mi. Ahh siz….sonleylakvalsinden dönerken cam
kırıklarıyla kanatılmış uykunun oğlanlarının sahibi, siz..his artığı,
düşünce kırıntısı…
Şiar’ın son bir repliği olsaydı sanırım şöyle olurdu; beni çölde,
siyah saten bir düşün peşine süren karanlığım kendi lanetiyle ne zaman
yüzleşecek heyhat! Evet ama siz sorulduğunda ne diyordunuz? Onlar..onlar
hepimizin gerçekliği , hepimizin acılarının idealizmi falan
filan…yenilikçi bir arabesk desenize siz şuna…Evet. Şimdi sorunuzu
yanıtlayabilirim ki siz cevabımı bekleme lütfu bile göstermeden karar
vermiştiniz ama…evet, derin bir hafıza kaybı çok daha yakışık alır tüm
inceliğimizi unutmayı anlatmaya.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder