17 Nisan 2013 Çarşamba

AV-ıv

Gökyüzünün kutsal ve ışıklı yağmurunda yıkıyorum yüzümü…
Yüzümü yıkıyorum. Karanlıkta ışıltılı bir suya sesi sızıyor….sonsuz varoluş tanımım. izlerimi bu takipte belirgin kılıp son anımda ya da son olacak anında bir varoluşu müjdeleyen.. artık dönüşü mümkün olmayacak iz. Nerdesin..
Sesleniyorum, ağaçlar uğultuyla yapraklarını kıpırdatıyor
Sesleniyorum, yuvalarını yapmaktan yorgun gagalarıyla uykusunda ses veriyor bir ıslık olup kuşlar
Sesleniyorum, bir taşı terkediyor küçük bir parçası
Sesleniyorum, sular karışıyor rüzgarda
Sesleniyorum, gölün dibinde masalsı bir uykuda gözlerini açıyor parlak balıklar
Sesleniyorum, sesim gelip beni buluyor
Ormanın av korosu…. tutkuyla yokluğun varoluşu gizleyen anlamının sırrına ermiş bilge yaratıkları…sesleniyoruz…nerdesin.
Tenimden yükselen bu koku benim mi ona mı ait artık bilmiyorum…karanlıkta bir çift göz olup beni izleyen yetenekli avcım ilkel benliğim, mağaramın kuytusunda duvarlara resimlediğim tapıncım..dur ve bir kez gözlerine bakmama izin ver. Sorularımı yitiriyorum……izin ver hadesten çağrılacak bir ruhla yerdeğiştirip parlak bir bıçakla sıcaklığının bölünmesine kalbimin. Nedensiz bir varlık tanımının ortasında sürüklenişime engel ol. Ya da hiddetiyle sürüklenişimin beni senin kılan bu anlam oyununda izini sürdüğüm takipte çemberi tamamlamaya devam et.
Çember ; bizi tanımlayan geometrik gerçeklik olmanın ötesinde bu döngüde takibimimizin sonsuz simgesi. Nefes alışlarını duyuyorum. Çünkü nefes alıyorum. Birbirimizi var etmenin yolu bir diğerinin varlığının izini sürmek. Şimdi tam da takibin bu kuytusunda başka bir gerçeklik bilmediğimi farkediyorum. Gizli ve büyük bir istekle yüzyıldır bu takibin içindeyim yüzyıl önce beni takip edeni takip edenle..ve öncesi; ışığın bizi ormanda güvende kıldığı yerdeydik. Tabiat tüm vahşetiyle kutsamıştı bizi. Bir meyve olmakla nefes almak arasındaki “doğal” sınırı adımlıyorduk…dalı boyun eğmemişse asla uzanmadığımız varlıklar ve takibin asil avcılarıyla.
Gökyüzünde beyaz bir çizgi gibi buluttan..ışığın gözlerimizi yaktığı anlambilim…doğuma ait olan..henüz öğrenilmemiş..öğrenilmediği için yitirilmemiş bilgi. Kutsal olan…bir tapınağın geometrik sınırlarının ötesinde….bir kokunun salınımındaki kudretle. Nefes alıyorum karanlık ve yeryüzünün soğuyan yüzüne ait bir gecede çirkin sesiyle bir orman yaratığının, ateşin başında uykuya dalışıyım henüz şarabı bitmeyenin….bildiğim bir şarkıyı anımsamaya çalışarak..varoluşunun görkemli gezintisi yokluğunda…..Kederli avcım ya da sonsuz mutluluğu son anında gözlerine vaadettiğim kederli avım…nerdesin…
sessiz gecenin bir gökyüzütapınağında …….

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder