Gökyüzünün kutsal ve ışıklı yağmurunda yıkıyorum yüzümü…
Yüzümü yıkıyorum. Karanlıkta ışıltılı bir suya sesi sızıyor….sonsuz
varoluş tanımım. izlerimi bu takipte belirgin kılıp son anımda ya da son
olacak anında bir varoluşu müjdeleyen.. artık dönüşü mümkün olmayacak
iz. Nerdesin..
Sesleniyorum, ağaçlar uğultuyla yapraklarını kıpırdatıyor
Sesleniyorum, yuvalarını yapmaktan yorgun gagalarıyla uykusunda ses veriyor bir ıslık olup kuşlar
Sesleniyorum, bir taşı terkediyor küçük bir parçası
Sesleniyorum, sular karışıyor rüzgarda
Sesleniyorum, gölün dibinde masalsı bir uykuda gözlerini açıyor parlak balıklar
Sesleniyorum, sesim gelip beni buluyor
Ormanın av korosu…. tutkuyla yokluğun varoluşu gizleyen anlamının sırrına ermiş bilge yaratıkları…sesleniyoruz…nerdesin.
Tenimden yükselen bu koku benim mi ona mı ait artık
bilmiyorum…karanlıkta bir çift göz olup beni izleyen yetenekli avcım
ilkel benliğim, mağaramın kuytusunda duvarlara resimlediğim
tapıncım..dur ve bir kez gözlerine bakmama izin ver. Sorularımı
yitiriyorum……izin ver hadesten çağrılacak bir ruhla yerdeğiştirip parlak
bir bıçakla sıcaklığının bölünmesine kalbimin. Nedensiz bir varlık
tanımının ortasında sürüklenişime engel ol. Ya da hiddetiyle
sürüklenişimin beni senin kılan bu anlam oyununda izini sürdüğüm takipte
çemberi tamamlamaya devam et.
Çember ; bizi tanımlayan geometrik gerçeklik olmanın ötesinde bu
döngüde takibimimizin sonsuz simgesi. Nefes alışlarını duyuyorum. Çünkü
nefes alıyorum. Birbirimizi var etmenin yolu bir diğerinin varlığının
izini sürmek. Şimdi tam da takibin bu kuytusunda başka bir gerçeklik
bilmediğimi farkediyorum. Gizli ve büyük bir istekle yüzyıldır bu
takibin içindeyim yüzyıl önce beni takip edeni takip edenle..ve öncesi;
ışığın bizi ormanda güvende kıldığı yerdeydik. Tabiat tüm vahşetiyle
kutsamıştı bizi. Bir meyve olmakla nefes almak arasındaki “doğal” sınırı
adımlıyorduk…dalı boyun eğmemişse asla uzanmadığımız varlıklar ve
takibin asil avcılarıyla.
Gökyüzünde beyaz bir çizgi gibi buluttan..ışığın gözlerimizi yaktığı
anlambilim…doğuma ait olan..henüz öğrenilmemiş..öğrenilmediği için
yitirilmemiş bilgi. Kutsal olan…bir tapınağın geometrik sınırlarının
ötesinde….bir kokunun salınımındaki kudretle. Nefes alıyorum karanlık ve
yeryüzünün soğuyan yüzüne ait bir gecede çirkin sesiyle bir orman
yaratığının, ateşin başında uykuya dalışıyım henüz şarabı
bitmeyenin….bildiğim bir şarkıyı anımsamaya çalışarak..varoluşunun
görkemli gezintisi yokluğunda…..Kederli avcım ya da sonsuz mutluluğu son
anında gözlerine vaadettiğim kederli avım…nerdesin…
sessiz gecenin bir gökyüzütapınağında …….
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder