Sinirlerinizi asıl bozan bir neden bulamıyor oluşunuz. oysa sakin ve
bir bitki kadar dolaysız bakabilseniz bunun gereksizliğini siz de fark
edecek ve o ana kadar görmemiş olmaktan dehşete düşeceksiniz. Bütün var
oluş izlerinizi silecek olmamız burada olmayacağınız halde neden
rahatsız ediyor ki sizi. Hızla tohuma kaçmak, döl tutmak istediğinizi
biliyoruz fakat bilmelisiniz ki sayılar, çokluklar tekil bir bilmecenin
işini zorlaştırmaktan başka bir işe yaramaz. Ormanın derinliklerinden
size seslenen kederli avınızın ya da hiddetli avcınızın aynı varlık
olabileceği düşüncesi sizi ne kadar da mevsime paralel yaşantısını
tamamlayan bir bitki kadar sessiz kılıyor. Kabul etmelisiniz. Bu yüzden
öldürmüştünüz. Gücünüzün, şiddetinizin bir başka varlık üstünde sınanışı
sizin için yeryüzünü güvenli ve yaşanır bir yer gibi kılıyordu. Oysa
şimdi size seslenen, büyülü sözlerle sizi çağıran bu bilinmez özne belki
de şiddetinize maruz kalacak nesne sizi kendinizle sınayacak denli
ilkel bir güdünün hizmetinde. Var olmaya sizin yüklediğiniz anlamları
yüklemeyen biri için sizin ölümünüz ya da kendisinin katledilişi
sanıldığı kadar üzücü değildir. Bunu bilerek ilerlerken kendinize acıyor
oluşunuz, tüm kâinat nazarında yüce değerlere sahip bir varlıkmış gibi
davranıyor oluşunuz sizi tabiat nezdinde sadece daha çok zavallı
göstermekten başka bir işe yaramayacaktır. Nasıl unutursunuz gümüş
tepsilerde sunuluşunu izlediğiniz görkemli ve belki sırf o halde durduğu
için asil kurbanlarınızın yarım, öfkeli ve şiirsel bir akde ait
gözlerini… hasmınızın öldürülüşünden aldığınız hazzı gizleyebilecek
kadar aittiniz türünüze ve artık uzun bir geceye günah
çıkartmalısınız.amen.
Bunu siz tasarlamadınız biliyoruz.ama dilediniz ve biz sezdik.ve tüm
bu dekor sizi biraz olsun maddenin tabiatıyla gizlemek içindi.şimdi
sıkıldık.artık ölümsüz ve sonsuz kutsalmış duruşunuzu izlemek
istemiyoruz.sizi herhangi bir tabiat olayından ayıran,özel ve
ayrıcalıklı kılan nedir.hayır.tabiî ki siz herhangi bir şeysiniz.bütün
canlılara ait hiyerarşide basamağınızı işgal ediyorsunuz.hepsi bu.ne
olduğunuzu söylemek güç ama kesinlikle siz bir eşya
değilsiniz.değilsiniz değil mi?oysa ne kadar da tozlarını alır oldunuz
kendinizin.kırılmamak için pamuklara sarıp kırk günde bir gün ışığına
çıkarıp bundan da tebasını selamlayan bir hükümdar kadar mutluk duyar
oldunuz.çok iyi saklanmış.küçük hasarları özenli müdahalelerle onarılmış
asla yitirilmeyecek eşyalara olan benzerliğiniz sizi emin olun
varlığınızın ait olduğu sondan kurtaramayacak.
çünkü çok sıkıldım ve biliyorderinliklerinde kendi sesinizi duymaya başladığınızda yenilirsiniz.
Elbette ki bu takipten zaferle çıkan ben olacağım.iyi mızrak
kullanır,iyi işitir,iyi koku alırım.kesinlikle derisini yüzüp kadeh
kaldırmak büyük bir haz ve benim gibi biri için çocuk oyuncağı.
Sizi bir av köpeğine bu denli benzer kılan nedir?evet yanılmaz av
köpekleri, gözleri keskindir,en derin sesi işitir kulakları ve en gizli
kokuları alır burunları ama avcı daima bir başkasıdır ve yanlışınızı
düzeltmek için söylüyoruz, asla dişlerinin arasındaki henüz sıcacık avı
yemeyi düşünmez av köpekleri.
Burada biraz sonra olacaklardan haberim olmasaydı belki daha az acı
çekecektim ve her şey uzun bir öğleden sonra bir talihsizlik gibi
görünecek ve belki uysallaşarak saygı duyacaktım son bir an avcıma.oysa
şimdi korkuyorum.midem bulanıyor ve hiçbir fikrim yok nasıl av olmaz bir
insan.
Ah..bu kadar naif,bu kadar korkulu olmayı nasıl
başarıyorsunuz.anlamadığınız şu, bunu düşünmezsiniz yani bu düşünerek
çözümleyebileceğiniz, sayısal ya da sözel verileri olan bir problem
değildir.belki de ilk ve son kez izleyici olmanın dışında bir anınız var
ve siz bunu bile farkında olmadan yaşamayı dileyebilecek kadar talihsiz
bir zihinsiniz.neden sizi de tıpkı diğerleri gibi akşam yemekleri,
mısır patlakları, gürültüler arasında izleyip unutacaklarını düşünüp
üzülüyorsunuz ki.sizi bir öncekinden farklı kılan ne olabilir .elbette
anlıyoruz.şiddete tabii ki karşıyız. Tüm kalbimizle. Ama bunları
söylemek yersiz.
Siyah ve kalabalığız.çünkü her gün başımızın üzerinden akıp giden
karanlık bulutlara benziyoruz.mağaralarımızın girişlerine kurduğumuz
tuzaklar işe yaramıyor.nihayetinde öğrenen hep biz oluyoruz. Sonsuz
belleği tabiatın.aslında bütünüyle bildiğimiz her şeyi ilk günden.ilk
andan.bir çığlıkla böldüğümüz kendimizi.kendimizi ayırdığımız bir
çığlıkla sonsuz kutsal,kusursuz ve muhteşem sadelikten ve yola sezerek
devam etmek zorunda kaldığımız.gülünç değil mi. Aslında hatırlamak değil
bu unutmak.tekrar tekrar.yaşayabilmek için.gülünç.evet hem de çok
gülünç.detayları anımsayamıyorsak bilgi tehlikelidir.şiirsellikle
yitirilen bellek.sayıların ve sözcüklerin çoğalan,çoğalarak büyüyen
kaosu içinde karşılaştığımız her fırsatta mağaranın girişine götürüp
bulutları gösterdiğimiz kendimiz aslında bir başka tasarının nesnesi
olabilseydi bu denli acı çekmeyecekti.evet.elimde parlayan ve
ışıltısıyla görüş ve takip mesafemi daraltan bu objeyle kendime benim
dışımda,benden ayrı bir özne gibi davranarak yalnızlığımı ve karanlığımı
alt etmeye çalışıyorum.ah ne kadar da eksik hatırlıyoruz her şeyi ve
kayıtsız bir bellek için neler vermezdik ya da kusursuz.
Şeklimizi yitirdik.amorf bir duruşla selamlıyoruz birbirimizi.çokluğa
ve sayılara ihtiyacımız var çünkü karanlıkta bizim olmayan bir ses
duymazsak daha fazla ilerleyemeyeceğiz.
Siyah leoparımı tanıdım.karanlıkta beni bu kişiliksiz sürüklenişten kurtaracak olan özne bu.
-sonra tabiat ananın bir sürü meyvesi varmış.çocukları aç kalmasın
diye.bahar gelince türlü türlü kurtlar türlü türlü kuşlar hep bu
meyvelerden yiyerek kışa hazırlanmış ve uslu durmuşlar.hiç kimse de
kırmızı başlıklı kızın sepetine göz dikmemiş.
Büyülü ve ilkel bir benlikten çalınmış sözlerle yaktığınız ateşin
başında ne yapacağınızı bile bilmeyen ve hiç de tanrısal olmayan bir his
eşliğinde birbirinizin kanını içiyorsunuz.ve tüm bunlar olurken nasıl
da bir vahşet sahnesi gibi görünüyor gözlerinize bir çakalın bir
karacayı parçalayışı.bunu anlamıyorsunuz.bunu aklınız almıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder