17 Nisan 2013 Çarşamba

AV I

Sinirlerinizi asıl bozan bir neden bulamıyor oluşunuz. oysa sakin ve bir bitki kadar dolaysız bakabilseniz bunun gereksizliğini siz de fark edecek ve o ana kadar görmemiş olmaktan dehşete düşeceksiniz. Bütün var oluş izlerinizi silecek olmamız burada olmayacağınız halde neden rahatsız ediyor ki sizi. Hızla tohuma kaçmak, döl tutmak istediğinizi biliyoruz fakat bilmelisiniz ki sayılar, çokluklar tekil bir bilmecenin işini zorlaştırmaktan başka bir işe yaramaz. Ormanın derinliklerinden size seslenen kederli avınızın ya da hiddetli avcınızın aynı varlık olabileceği düşüncesi sizi ne kadar da mevsime paralel yaşantısını tamamlayan bir bitki kadar sessiz kılıyor. Kabul etmelisiniz. Bu yüzden öldürmüştünüz. Gücünüzün, şiddetinizin bir başka varlık üstünde sınanışı sizin için yeryüzünü güvenli ve yaşanır bir yer gibi kılıyordu. Oysa şimdi size seslenen, büyülü sözlerle sizi çağıran bu bilinmez özne belki de şiddetinize maruz kalacak nesne sizi kendinizle sınayacak denli ilkel bir güdünün hizmetinde. Var olmaya sizin yüklediğiniz anlamları yüklemeyen biri için sizin ölümünüz ya da kendisinin katledilişi sanıldığı kadar üzücü değildir. Bunu bilerek ilerlerken kendinize acıyor oluşunuz, tüm kâinat nazarında yüce değerlere sahip bir varlıkmış gibi davranıyor oluşunuz sizi tabiat nezdinde sadece daha çok zavallı göstermekten başka bir işe yaramayacaktır. Nasıl unutursunuz gümüş tepsilerde sunuluşunu izlediğiniz görkemli ve belki sırf o halde durduğu için asil kurbanlarınızın yarım, öfkeli ve şiirsel bir akde ait gözlerini… hasmınızın öldürülüşünden aldığınız hazzı gizleyebilecek kadar aittiniz türünüze ve artık uzun bir geceye günah çıkartmalısınız.amen.
Bunu siz tasarlamadınız biliyoruz.ama dilediniz ve biz sezdik.ve tüm bu dekor sizi biraz olsun maddenin tabiatıyla gizlemek içindi.şimdi sıkıldık.artık ölümsüz ve sonsuz kutsalmış duruşunuzu izlemek istemiyoruz.sizi herhangi bir tabiat olayından ayıran,özel ve ayrıcalıklı kılan nedir.hayır.tabiî ki siz herhangi bir şeysiniz.bütün canlılara ait hiyerarşide basamağınızı işgal ediyorsunuz.hepsi bu.ne olduğunuzu söylemek güç ama kesinlikle siz bir eşya değilsiniz.değilsiniz değil mi?oysa ne kadar da tozlarını alır oldunuz kendinizin.kırılmamak için pamuklara sarıp kırk günde bir gün ışığına çıkarıp bundan da tebasını selamlayan bir hükümdar kadar mutluk duyar oldunuz.çok iyi saklanmış.küçük hasarları özenli müdahalelerle onarılmış asla yitirilmeyecek eşyalara olan benzerliğiniz sizi emin olun varlığınızın ait olduğu sondan kurtaramayacak.
çünkü çok sıkıldım ve biliyorderinliklerinde kendi sesinizi duymaya başladığınızda yenilirsiniz.
Elbette ki bu takipten zaferle çıkan ben olacağım.iyi mızrak kullanır,iyi işitir,iyi koku alırım.kesinlikle derisini yüzüp kadeh kaldırmak büyük bir haz ve benim gibi biri için çocuk oyuncağı.
Sizi bir av köpeğine bu denli benzer kılan nedir?evet yanılmaz av köpekleri, gözleri keskindir,en derin sesi işitir kulakları ve en gizli kokuları alır burunları ama avcı daima bir başkasıdır ve yanlışınızı düzeltmek için söylüyoruz, asla dişlerinin arasındaki henüz sıcacık avı yemeyi düşünmez av köpekleri.
Burada biraz sonra olacaklardan haberim olmasaydı belki daha az acı çekecektim ve her şey uzun bir öğleden sonra bir talihsizlik gibi görünecek ve belki uysallaşarak saygı duyacaktım son bir an avcıma.oysa şimdi korkuyorum.midem bulanıyor ve hiçbir fikrim yok nasıl av olmaz bir insan.
Ah..bu kadar naif,bu kadar korkulu olmayı nasıl başarıyorsunuz.anlamadığınız şu, bunu düşünmezsiniz yani bu düşünerek çözümleyebileceğiniz, sayısal ya da sözel verileri olan bir problem değildir.belki de ilk ve son kez izleyici olmanın dışında bir anınız var ve siz bunu bile farkında olmadan yaşamayı dileyebilecek kadar talihsiz bir zihinsiniz.neden sizi de tıpkı diğerleri gibi akşam yemekleri, mısır patlakları, gürültüler arasında izleyip unutacaklarını düşünüp üzülüyorsunuz ki.sizi bir öncekinden farklı kılan ne olabilir .elbette anlıyoruz.şiddete tabii ki karşıyız. Tüm kalbimizle. Ama bunları söylemek yersiz.
Siyah ve kalabalığız.çünkü her gün başımızın üzerinden akıp giden karanlık bulutlara benziyoruz.mağaralarımızın girişlerine kurduğumuz tuzaklar işe yaramıyor.nihayetinde öğrenen hep biz oluyoruz. Sonsuz belleği tabiatın.aslında bütünüyle bildiğimiz her şeyi ilk günden.ilk andan.bir çığlıkla böldüğümüz kendimizi.kendimizi ayırdığımız bir çığlıkla sonsuz kutsal,kusursuz ve muhteşem sadelikten ve yola sezerek devam etmek zorunda kaldığımız.gülünç değil mi. Aslında hatırlamak değil bu unutmak.tekrar tekrar.yaşayabilmek için.gülünç.evet hem de çok gülünç.detayları anımsayamıyorsak bilgi tehlikelidir.şiirsellikle yitirilen bellek.sayıların ve sözcüklerin çoğalan,çoğalarak büyüyen kaosu içinde karşılaştığımız her fırsatta mağaranın girişine götürüp bulutları gösterdiğimiz kendimiz aslında bir başka tasarının nesnesi olabilseydi bu denli acı çekmeyecekti.evet.elimde parlayan ve ışıltısıyla görüş ve takip mesafemi daraltan bu objeyle kendime benim dışımda,benden ayrı bir özne gibi davranarak yalnızlığımı ve karanlığımı alt etmeye çalışıyorum.ah ne kadar da eksik hatırlıyoruz her şeyi ve kayıtsız bir bellek için neler vermezdik ya da kusursuz.
Şeklimizi yitirdik.amorf bir duruşla selamlıyoruz birbirimizi.çokluğa ve sayılara ihtiyacımız var çünkü karanlıkta bizim olmayan bir ses duymazsak daha fazla ilerleyemeyeceğiz.
Siyah leoparımı tanıdım.karanlıkta beni bu kişiliksiz sürüklenişten kurtaracak olan özne bu.
-sonra tabiat ananın bir sürü meyvesi varmış.çocukları aç kalmasın diye.bahar gelince türlü türlü kurtlar türlü türlü kuşlar hep bu meyvelerden yiyerek kışa hazırlanmış ve uslu durmuşlar.hiç kimse de kırmızı başlıklı kızın sepetine göz dikmemiş.
Büyülü ve ilkel bir benlikten çalınmış sözlerle yaktığınız ateşin başında ne yapacağınızı bile bilmeyen ve hiç de tanrısal olmayan bir his eşliğinde birbirinizin kanını içiyorsunuz.ve tüm bunlar olurken nasıl da bir vahşet sahnesi gibi görünüyor gözlerinize bir çakalın bir karacayı parçalayışı.bunu anlamıyorsunuz.bunu aklınız almıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder