17 Nisan 2013 Çarşamba
Bir görüşme
Müzenin bahçesindeyiz. Ben sorun yaratmam sizin için diyorum.evet böyle diyorum ben sorun yaratmam. Ağacın yapraklarının ışığı tam olarak perdelemeyen tarafındayım masanın ve plastik sandalyemi hafifçe hareket ettirip gölgede yer bulmaya çalışıyorum.tabi ki olmuyor..eşya küçücük bir devinimde ancak yerini korumaya mukavemet ediyor. Mukavemet. Neden direnç demiyorsunuz diye sormuştu gözlüklerini burnunun üstüne indirip kağıda uzun uzun bakarak. Neden direnç demiyorsunuz? Cevap vermeliyim. Çünkü bana akümülatörü çağrıştırıyor beraberinde sonra kablolar… seri bağlanmış elektrik devreleri bir anahtarlı, seri bağlanmış elektrik devreleri iki anahtarlı vs. vs. bakıyor yüzüme. Sinirleniyor. Söyledim işte. ve ben mukavemetle anlatmak istediğim şeyi anlatırken tüm bunların aklımdan geçmesini istemiyorum. Örneğin sırf akustiği hoşuma gittiği için kullandığım kelimeler vardır benim tamam bu kadar yeterli diyor. Çıkıyorum odadan. Sonuçlar asılıyor. Tabi ki geçemiyorum sınavdan.
Yüzüme bakıyorlar. Güneş inanılmaz sinirimi bozuyor. Biri gülümsüyor sürekli, diğeri ise sürekli endişeli. Gülümseyene bakmayı tercih ediyorum. Bir vücudun kalbi bu, aklı da endişe eden olmalı diyorum. Gülümsemeye çalışarak. Eğitiminiz oldukça iyi yine anlaşılan o ki alternatifleriniz de var neden burada çalışmak istiyorsunuz hem de bu konumda. Gazetenin eğitimli işsizler için çıkardığı gazetelerden edinmeliymişim normal ilan sayfaları kalifiye elemanlar için biraz sıkıntı yaratıyormuş… kahve içilir. gazete masaya serilir. İlanlara bakılır. ilan görülür, adres tahmin edilmeye çalışılarak ilan kopartılır. Dışarı çıkılır.Telefon edilir. Buraya gelinir ve cevap verilir. “Bu iş tam bana göre inanın!.. Ücreti masraflarımı karşılamaya yeter sayılır. Sizin için de uygunsa ben cidden çalışmak istiyorum”. Hayır nesi yanlış anlamıyorum. Düşünüyorlar. Düşünüyorum. Acaba acıyorlar mı şu an bana. Hayır. Niye acısınlar. Hem acısalar işe alırlar zaten. Acındırmalı mıyım kendimi. Acımak. Acınamayacak kadar özgüvenli duruş. Komedi . isterseniz biz sizi daha sonra arayalım diyor gülümseyen. İnanamıyorum bu kadar saat gülümseyip bunu söyleyen o oldu. Diğeri endişeli endişeli bakmaya devam etti gereksiz bir şekilde. Evet! Evrenin geri kalanı beni daha sonra arasın lütfen…arayacağını, arayabileceğini, büyük bir zevkle arayacaklarını söylesinler…ve benim lanet telefonum hiç ama hiç çalmasın e mi? Ve elbette burada oluşum sizin için bir lütuf fazlasıyla!!! ….. beyefendi? … aaaaa..anlıyorum vakit ayırdığınız için teşekkür ederim…
Ne? Bir de bu…senin sorunun ne biliyor musun oğlum sen fazla naziksin ve sanıyorum nezaketten ölmek üzeresin…ayıp olur şimdi, insanlar buralara kadar gelmiş ben iki seksen yatıyorum…çok ayıp olur diye mezardan mezardan, o lanet çukurdan sesleneceksin…biliyorum…ölüsün ölü…nezaketten kabalık olur diye ölemeyecek kadar ölüsün…kaşmir paltoyla ilgilenmediğini biliyorum…yüzüme bak…bu gidişle yalnızca tibette bir tapınağa kabul edilebilirsin sen…ton balık ve salata üzerine düşünen biri ile sohbet işe yarayabilir belki…belki iş arayan bir başkası ile..belki bir arkadaş? İyi bir fikir olabilir. Belki..yani çok gerekli değil…aslında ben…aslında sen kesinlikle az önce yerle bir ettin hiddetin gösterişli heykelini….şöyle bir gururla, hışımla kalkmak yerine masadan…bunu konu konuşmak istemiyorum…bunu konuşma zaten…
peki. peki nereden başlamalıyım?İlk kimi ısırmalı, kime kükremeliyim…öğretilmeli bunlar insanlara…içimdeki vahşi ile mücadele etmek sonsuz bir uyumun altın eşiğine mi getirdi beni? Kime faydası var… söyle bana kime bağırmalıyım…bu öyle bir şey değil. evet bunu yapmak istiyorum…böyle, bana benzeyen kiralık katil kahramanlar var biliyorsun… kahraman ama onlar…tamam bu bir detay ama varlar. Hem nasıl olur değil mi? Sen o kadar sofistike ve naif ol git adam öldür ondan sonra…nasıl di mi?
Bence başarının sırrı sonsuz zıtlıkta…uyumsuzluk ve çalkantıda… ödevlerimi her gün usulüne uygun yaptığım için beni kutlayan, kutsayan annemi lanetliyorum hey hat!!! Uyumsuzluk ve aykırılık coşkusu elinden alınmış, amansız bir empati manyaklığı ile sınanmış, kendisiyle savaşı kime karşı kaybettiği belirsiz bir şekilde kaybetmiş, mağarasının yasını tutan bir zavallıyım…hiç öyle olur mu? Hiç böyle olur mu? Olumsuz düşünceleri gönderin, iyi enerjiler vs….Maldorur’un şarkıları ile üstüme gelen bu gece şahidim olsun ki (tam da bir kahraman gibi) bir müze görevlisi namzetinden bir savaşçı yaratacağım ve kesinlike lanetli olacak bu…çocukken çok fazla çizgi film falan mı seyrettin…çok mu yalnızdın…hayır! Çok fazla tv izlemenin bütün zararlarını öğrenmiş, “kardeşler”i ile -ki bunlar yolda belde gördüğün her çocuğa annelerin verdiği yapay sevgi ismidir –her şeyini paylaşmış bir çocuktum. Ancak bu gece bu işe 7 yıl önce taşındığım bu sokaktan başlayacağım ve kesinlikle birinin beni işe alması gerekmeyecek…ne mesela? ne geçiyor aklından? ne mi? Örneğin ilk iş odama bakan sokaktaki marketin yeşil neon tabelasını indireceğim yere…tabela mı? Küçümseme. Bu benim kişisel ilk başkaldırım olacak yerleşik estetik anlayışına…hahahaha bu çok komik işte hahaha…oğlum böyle konuşan bir adamı kimse ciddiye almaz…önemli olan bu değil. Ne yani ciddiye alınmak istemiyor musun? Olmasa da olur…öyleyse bu şu anki halin demek olur zira şu an kimsenin seni ciddiye aldığını söyleyemeyiz…sağol ya…rica ederim. Ve o zaman şikayet etmen de gereksiz…hımmm. Haklı olabilirsin…yani…yani…evet. haklısın…(kutsal analitik zeka) hıhı… dur bir saniye…
- bir gazete verir misiniz (aslında bir gazete versene demeyi isteyerek) hani şu iş ilanlarının ekte verildiği…
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Müthiş bi hikaye :) Çok sevdim.
YanıtlaSil