İşte. Buradan izlemiştim sizi. Tam bu noktadan. İçeriden birine bir şeyler söylüyor gibiydiniz.
-konuşuyor muydum.
—tam anlamıyla konuşmak denemez buna…
-..?
—dinliyor gibi yapmak sanırım daha doğru bir ifade olacak.
—akademisyen misiniz?
—hayır. Neden sordunuz?
-….gibi yapmak sanırım daha doğru bir ifade olacak. Bu diğerinden
daha belirgindir. Bunu doğrulamak mümkündür. Mümkün müdür ya da..vs.
—hayır, ben sadece kelimeleri dikkatli kullanmaya çalışıyorum.
—anlıyorum.
—anladığınızı sanıyorum.
—peki. dinliyormuş gibi yapıp ne yapıyordum gerçekte.
—bunu söylemek zor… Bakıyordunuz.
—bakmak?
—evet.
—nereye bakmak, kime bakmak, neye bakmak, neden bakmak, nasıl bakmak…
—o sırada bunu ben de sormuştum kendime. Size bakarken.
—fakat size bakmam olası değil sanıyorum.
—hayır. Varlığımdan habersizdiniz çünkü. Bir tesadüf eseri
karşılaşmamız da matematiksel nedenlerle mümkün değildi zaten. Tabi siz
şu an burada bulunduğunuz o an da benim durduğum bu noktaya yüzünüzü
dönmüş olsaydınız durum değişirdi.
—kendinizi gizleme ihtiyacı duyar mıydınız?
—hayır. Sizin yaptığınız gibi yapmayı tercih ederdim.
—nasıl?
—bakardım.
—anlamaya çalışıyorum.
—anlamaya çalıştığınızı sanıyorum.
—neden bu kadar kuşkucusunuz. Emin olduğunuz, inandığınız şeyler yok mu.
—kuşkuculuk? Hayır, bu kuşkuculuk değil; inanmaya çalışmak. Diğer
sorunuza gelince kesin, değişmez kanılara ve bilgilere sahip
olunamayacağını düşünmeme karşın kesin ve değişmez sanılara ve inançlara
sahibim ve aslında budur öyle görünmese bile beni bilimsel
kuşkuculuktan uzaklaştırıp septik biri yapan..ve belki kötümser.
—sizi anlamaya çalıştığımı sanmanızı istiyorum.
—buna benzer bir şeyi daha önce okumuş muydum tam olarak
anımsamıyorum ama şöyle demek istiyorum… Bu’dur işte ikimizin arasında
konuşulan dil ve bizi iletişim halinde ve birbirimiz için anlamlı kılan.
..
—bunu sevdim.
—tıpkı Cezanne’ın bir meyveyi anlamlı kılışı, bir meyveden şaheser yaratışı gibi…
—bir meyveyi anlamak zor olmasa gerek.
—bu ontolojik açıdan meyvenin mi sizi anlamlı kıldığı yoksa sizin mi
meyveyi anlamlı kıldığınız sorusuna verilecek cevapla değişebilecek
üstelik Cezanne örneğinde üzerinde biraz daha dikkatli düşünülmesi
gerekilen bir durum.
— kabalık etmiş olamazsam buraya gelme nedenime dönmeyi isteyebilir miyim?
—elbette. Neden kabalık olsun. Görevlilerin olaydan önce ya da sonra evde sizden başka kimse olmadığını söylediklerini duydum.
—yoktu.
—peki siz.
—bir repliği çalışıyordum sadece.
—peki, sonra o repliği…
—evet. Oyunda sırası gelince diğer repliklere karışıp gitti o da. Zaten bunu ilk kez size söylüyorum.
— belki anlamsız olacak ama repliği öğrenmek istesem?
—aslında durumla ya da olayla hiç ama hiçbir ilgisi yok repliğin
Marcel bir ayağı üst üste yığılı boş meyve kasalarının üstünde
sigarasını içerek düşünceli düşünceli manava neden bu kadar sıkı
bağlıyorsun bunları diyerek ıspanakları gösterir hemen akabinde
sigarasını yere atıp ayakkabısıyla gergin bir ifade izlenimi uyandıracak
şekilde bir sola iki sağa ya da tam tersi bir hareketle bastırarak
izmariti söndürür ve oyun gazeteci çocuğun yazıyor yazıyor Nicola’nın
ölümünü yazıyor… üç haftada yitirilen taht… yazıyOoor… sesleriyle devam
eder…
—Bolşevik Devrimi’nin hüzünlü bir yanı da vardır.
—Belki. Ama siz de biliyorsunuz ki tarih; olayları böyle
değerlendirmez. Pekala bir çar da öldürülebilir herkes gibi ve tarih
bunu olabildiğince hissiz anlatabildiği ölçüde objektifdir öyle değil
mi?
— haklısınız. Ama hüzünlü bulduğumun Çar’ın ölümü olmadığını
söylemeliyim.. Size gelince anlamaya çalışıyorum fakat hak verirsiniz ki
çok zor, bir replik ve ardından korkuluğa çıkıyorsunuz.
- Korkuluk.. İlk kez şimdi düşünüyorum bu kelimeyi. Ne kadar tuhaf
sanki korkuya engel olması istenirken korkuyla sarmalanan bir şey gibi.
— evet. Korkuluğa çıktınız. Kollarınızı iki yana açmaya çalışarak
kısacık minicik bir denge denemesi yaptınız ki o sırada ben size kırk
beş derecelik bir açıdan bakan penceremin önünde hayretten dehşete
düşmüş sizi izliyordum ve şimdi düşünüyorum da o an göz göze gelseydik
sanırım gerçekten kendimi gizlemek isterdim sizden..
—neden bakmaktan vazgeçtiniz? az önce göz göze gelseydik sizin gibi yapardım demiştiniz.
—Size daha önce size baktığımı hissettirmediğim, bu pencereyi ve
buradan görünen şeyleri sizin dalgın siluetinizle anlamlı kıldığımı ve
bu pencere önünde saatlerce günlerce ve aylarca çalışırken uzağa
bakarken kırk beş derecelik bir açıdan görünen balkonunuzdan sizin bakma
eylemimi anlamlı kıldığınızı size daha önce söylememiş olduğum için
utanç duyardım ve sanıyorum bu nedenle göz göze gelseydik kendimi
gizlemeyi isterdim.
—Bunları şimdi söylüyor olmanız da çok anlamlı bence. Hastanede
notunuzu aldığımda şaşırdığımı söylemeliyim. Birkaç ay geciktim ama yine
de başarısız intiharımı sizden dinlemek için buradayım. Şahit olduğu
olayın nesnelerini öznesine anlatabilecek yegane tanık..! ama şimdi
düşünüyorum da varlığınızı bilmenin o an ve o andan önce benim için
neleri değiştirip neleri anlamlı ya da anlamsız kılabileceğini tüm
bunlar olduktan sonra düşünmek hüzünlü bir şey. Evet, sadece hüzünlü.
Tabi benim için böyle. Sizin için de eylemim başarılı bir biçimde
gerçekleşseydi sanırım böyle olacaktı ve biliyor musunuz haklısınız.
Parçaların toplamı olabilir görünenler ama önemli olan hangi parçanın
hangi parçayı nasıl anlamlı kıldığı ve bu da sizin dediğiniz gibi
üzerinde dikkatli düşünülmesi gerekilen bir durum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder