… Nereye? Whither? Bir hayaletin peşi sıra gitmek de ne ki? Peki, ya
onun peşine takılmak onun peşimize takılması, bir an olsun bırakmaması,
bizim sürdüğümüz o amansız takibi onun da bize uygulaması haline
gelirse? Burada da önde gibi görünen , yani gelecek, önceden geri gelir.
Hamlet tam da bir hayaletin peşine takılmaya hazırlandığında (“I’ll
follow thee”. Perde I, Sahne IV), Marcellus şöyle der: Something is
rotten in the state of Denmark”, kısa bir süre sonra da “Whither”, diye
soracaktır o da: “Where wilt thou lead me? Speak; I’ll go no further.
Ghost: Mark me (…) I am thy Fathers Spirit.”
( Jacques Derrida- Marx’ın Hayaletleri)
Sular kararıyor. Gece aydınlık bir yüzün çizgilerini belirgin
kılarken her şey ismini terk ediyor. Derisinden sıyrılır gibi bir
hayvan. Biçimler, cisimler, renkler, kokular ve sesler terk ediyor
ismini…. Sabah herkes yerine dönecek… adıyla anılacak. Varlığının
sürekliliği adına koruyacak ismini herkes… her şey…. Dönüş yolunu
bulamayan, kaybolan, bulmak istemeyen ve dönmeyenlerin dışında…ki biz
masal diyoruz buna……Burada bir kaostan çok dışına çıkmak ve dışarıdan
bakma deneyimidir istediğimiz. Sözcüklerin, seslerin, tanımların,
gerçekliğin….
—ki biz masal diyoruz buna…
Bir varmış ve bir yokmuş’un incecik çizgisini çizen eli tabiatın.
İncecik sınırı… adımını at. bir adım daha. Yaklaş. Bak. Neredesin.
Heykelin ve suyun ötesinde ışıldayan bu şehirde, bu bitimsiz meydan
hissinde bir merkez mi teşkil ediyorsun bilmediğin bir hattın içinde…
bir merkezi imliyor şimdi nefes aldığınız yer. Tam o nokta. Gündelik
olandan çıkıp buraya gelişiniz… biraz izleyin…,işte; kokular, hisler ve
renkler resmi geçidinin sonunda bandosu biçimsizliğinizin. Sizi özgür
kılan. Size yabancı ama sizin olan, adlandırılmanızdan çok önceki
haliniz. Öyle yürüyorsunuz, diğerlerinin arasında
gözlerinizin, gözlerinizdeki bakışın, duruşunuzun, duruşunuzdaki
çizgilerin, sesinizin, sesinizdeki tonların ihtiyaç duymayan hali
sıfatlara…. –çünkü biz ne yitirdiysek biliyoruz onların toplamıyız ve bu
toplam tıpkı zaman gibi ucu açık bir çizgide ilerleyecekse sonsuz
yitirişimizdir bizi sürekli kılan anlar toplamı… siz bunu biliyor
olmalısınız… bu yüzden karşı karşıyayız işte. Tanıyoruz birbirimizi
güveniyoruz birbirimize ve incitmiyoruz birbirimizi…bir daha hiç
olmayabiliriz birbirimiz için….herhangi bir düşün reel ve ideal zemini
değil bu..tufandan kurtardığımız, topraktan bulup çıkardığımız
hohlayıp parlattığımız değil… hep burada olan şey. Aramızda.. ucu açık
çizgide ilerleyen yitirişimiz. Ve karşılıklı isimsiz varlığımıza
duyduğumuz sonsuz saygı…. Hoş geldiniz
Ne kadar da benziyordunuz az önce gidene…
Oysa ben birazdan gelecek olandım
Anlıyorum
Biliyorum
Bu korkutuyor mu?
Hayır
Ben en çok ellerimizin içindeki çizgileri seviyorum. Varlığından emin olduğum ve değişmeyecek olan çizgileri…
Bu beni korkutuyor.
Emin olmak mı değişmeyecek olması mı
Farkında olmak ve beraberindeki yanılsama
….
Çünkü biraz sonra, kısacık bir an sonra gideceksiniz ellerinizdeki çizgilerle ve zaman geçecek biraz… yitirmeye devam
edeceğiz. Olmayacak ellerinizdeki çizgiler o çizgileri seven siz ve
sevdiğinizi söylediğiniz ben…yani olmamanıza karşın varlığınızın
güçlenen sureti.. bir var olma biçimi belki..
Böyle söylemeniz korkutuyor beni
Beni de
Bunu düşünerek yaşayamaz insan
Bunun böyle olduğunu biliyoruz ama
Evet, ama düşünmemelisiniz
O halde devinim daha tehlikeli sonuçlardan
Öyle görünüyor.
İyi bakın kendinize…
Lütfen siz de…
Tekrar görüşmek dileğiyle….
En içten sevgilerimle…..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder