16 Temmuz 2013 Salı

Koridor 46- 71. Oda-Mahçup tutumlar atölyesi



Sorun şu ki; misafir arkadaşım mahcubuz biz!

Yani? Diye soruyorum. Yani,  her durumda “aşık sanıyorlar”. Gülümsememe engel olamıyorum. Bunun neresi kötü olabilir diye düşünürken maestro sözlerini sürdürüyor. Asıl sorun ise gerçekten aşık olduğumuzda bu mahçup tavırlarımız yüzünden bizi zayıf karakterli ve sorunlu buluyor oluşları. Kimlerin? Diye soruyorum bu hayalet değirmenlere saldıran adama. Kendinden emin olan kadınlar, adamlar…herkes diyor. Ansızın üzülüyorum bu topluluk için. 

Salonda çıt çıkmıyor, herkes, bütün berjer koltuklar, odanın sonundaki şömine, her şey bir cümle kurmamı ve bu odanın sözcük evrenini değiştirmemi umuyor. Bunu görüyorum, direkt gözlerime doğrultulamayan gerçekten kelimenin tam anlamıyla mahçup gözlerinde… Ve “Bazen zayıflıklarımız sanılanın aksine en güçlü yanlarımız olabilir” diyorum…

Salon çoşku ve ilgiyle devam etmemi istiyor..Maestro alkış seslerini yönetir gibi birkaç el devinimi ile beni daha fazla konuşmaya, dile, sözcüğe iteliyor. Pekala. Örneğin bence; gerçekten kendisine güvenen insanların derin ve samimi hissidir mahçubiyet zira övgüye ve diğer insanları ezecek herhangi bir davranışa gerek duymayan yetenekleri, büyük hisleri ve incelikleri vardır mahçup insanların…Sıklıkla utangaç sözcüğünün sınırlarına sürülseler de gerçekten mahçup insan bir diğerinin daima bir parça daha takdirini zaten, doğal ve kendiliğinden hak edendir. Yani bence çok azdır vay be ne dize yazdım, nasıl iyi çizdim diyen şairler ve ressamlar..ha bir de mahçup insanlar neredeyse daima yalnızca kendilerini eleştirmekle meşgul insanlardır ve hak verirsiniz ki öz eleştiri müthiş iyi bir meziyettir… 

Ve alkışlanıyorum, az önce burada bu salonda bu topluluğun beklediği bir modern zaman mehdisi ya da keşişine tamamlandığıma yemin edebilirim. Mahçup tutumlar atölyesini parmakuçlarımda terk ederek ardımda hayli coşkulu bir topluluk bırakıyorum neredeyse mahcubiyetleri kalkanlarına dönüşmüş tuhaf bir topluluk.

14 yorum:

  1. Kış Rüzgarı

    Başka senenin zamanıydı
    ışıklı neonların zamanı
    tanık güvercinlerin zamanı
    hızın ve gölgenin zamanı
    ateşe atılmış mektupların zamanı
    bir zamanlar mutluyduk zamanı

    deniz kıyısında bir zamandı
    Gainsburg'ların, Prevert'lerin zamanı (70lerin abuk adamları)
    Dağılmış saçlarını görüyorum.
    oynaştığın otel odasında...
    ve ben arkadaki banketin üzerinde,
    terse giden dünyayı görüyorum.

    Çok yaşa! kış rüzgarı...
    ve Prevert'in şarkısı,
    ters yolda devam ediyor.
    Ben hristiyan değilim.
    işte tek hatırladığım.

    Çok yaşa! kış rüzgarı...
    İşte dünya dönüyor.
    Kurtlar kapıda...
    Dikiz aynasından,
    son bir göz atış...

    Lily Brik zamanıydı.
    dövmeli güneş zamanı...
    Çığlar zamanıydı.
    kadehler ve kırıklar zamanı...
    Yaşamım kızıl meydan gibi yanmıştı;
    tam da gece, sınavını bitirdiğinde...

    Majör akorların zamanıydı,
    herşeyin aydınlandığı yerde...
    Ve kalbinin atışını duyuyorum.
    döküman döküman...
    Ben iyileştirilmedim.
    Kanto zamanıydı;
    hani benim için oynadığın...

    -
    Tekrar
    -

    Kış gecesi yürüdüğüm taşlı yollarda...

    Raphael

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. bu şiiri-(şarkıyı) ilk kez çevirdiğin geceyi hatırlıyorum sevgilim...o gece de uzaktaydık birbirimizden...ve ben şimdi seni o gece sevdiğimden daha çok seviyorum....kalbinin atışını duyuyorum..."iyileştiren" sımsıcak gözlerini ve de...

      Sil
  2. Hazır "Satre gibi.." demişken...

    İşte neyin felsefe, neyinse felsefe değil -belki yalnızca sanat, belki başka bişey- olduğunun yol ayrımı için ideal dizeler.

    İnsan ne yaparsa o'dur.. mesela:)

    Bu "doğru"dur.

    Lakin bu "doğru" nun ötesinde, bunu "etik bir ilke" olarak kabul etmek başka birşey olur ve başkalaşır. Kanımca bu minvalde bir özgürlük arayışı, yalnızca idealizme yelken açar.

    ...sevmeye engel değil elbet:)

    YanıtlaSil
  3. Bu arada sevgili marsseh, yaptığım yorum yazınızla ilgili değil, oki0s'la aramızda:)

    YanıtlaSil
  4. Felix için bir kaç nota yola çıktı bu arada:)

    Pianonun üzerinde gezinen bir kedide ne kadar mahçubiyet olursa artık.. o kadar:)

    YanıtlaSil
  5. Ne hoş...merakla bekliyor olacağız. Felix'i yazmadan hemen önce onun; arabaların tepesinde gezinip metal boyalarını kazırken çıkardığı sesleri duymuştum. (şizoid bir deneyim olarak değil elbette) kulak tırmalayıcı, iç burkucu ve alaycı... şimdi sizdeki yansımasını duymak pek fazla "yazara(!)" nasip olmayacak bir hediye olacak benim için...ilginize teşekkür ederim. Bekliyoruz.

    YanıtlaSil
  6. mutlak.. metal tırmalayıcı. ..bu ikisi eksende yer alıyor zaten... sonra huzursuz, biraz hüzün ve düş..tesadüfler silsilesi mi desem bilemedim bi an:)

    evet evet, ama mutlak ve metal tırmalayıcı.

    hepsinden öte, bu ikisi:)

    YanıtlaSil
  7. metinleri bloğumuza yüklerken alıntı, çalıntı vb eylemlerde komedi arzetmesi için hayli bölüyor ve ardıl olmayacak şekilde yüklüyorum.Adamın biri bayağa bayağa çekinmemiş neredeyse sözcükevi koyacakmış kitabının adını ama neyse:) madem sizde de bir yaratı hazırlığı var mutlak kedi ile ilgili son ve en zalim kuralı da eklemeliyim belki eserinizin tuzu biberi olur:)

    YanıtlaSil
  8. Aaa! Gerçekten mi? Bir çalıntı durumu mu var? ne tuhaf..çok sinir bozucu olmalı... ben burdan benim olmayan birşey için bile bu kadar sinirlenirken, size sabır diliyorum.

    Bu arada her amatör'ün yaptığı gibi, ben de kendi çapımda "eserimi" (:) paylaşmadan önce kısa bir açıklamada bulunayım; Felix'i okumaya yazının son kısmından başladım, sonra başa döndüm ve bu kez baştan sona bitene kadar okudum. Müzikal tema böyle ilerledi.. umarım bi kaç güne paylaşacak hale getirebilirim, selamlar sevgiler:)

    YanıtlaSil
  9. bi de şey var..

    sözcük evlerinizin her bölümü için müzikal birşeyler yazmak mesela.. eh, hem iyi proje olur, hem de çalıntı olmaz sanırsam:)

    YanıtlaSil
  10. şimdi kitabın adını burada yazmak yakışık almaz ama daha sonra sevgilim sizinle paylaşır da ne kadar komik olduğuna hayret edersiniz:) diğer yandan bu alıntı çalıntı durumları için ben hep bir muadili yazabilme deneyi diye bir şey hayal ederim. Elbette benim uydurduğum bir deney bu. Böyle iki kişi ayrı yazı atölyelerine kapatıyorlar, mürekkep falan verip...şahsen ben çalışmak için süper zaman der yazardım:) yani öyle sanıyorum ki çalmak ancak parodik olabilir...dileyen dilediğini çalabilir ancak güç; yaratıcının kendindedir gölgelerin gücü adına:)

    Her bölüm için bir müzikal eser yazmak benim gibi müziğe sadece dinleyici olarak dahil olan biri için hayli zor bir proje gibi geliyor...yeteneklerimin sınırını müzikle çizmiş olmalıyım:) böyle bir yaratı çalıntı ne kelime elbette çok özgün olur...zordur, ilginçtir...merakla ve keyifle bekleriz...ben de boş durmayıp biraz sözcük evin'de gezineyim bari...sizin gayretiniz beni mahçup etti...Camus'nun dediği üzere bir yazarı alıkoyan tek şey tembelliktir (buna yakın bu anlamda bir söz işte) haklı olabilir...

    YanıtlaSil
  11. müzikal eser derken.. kendi halinde 3-4 dakikalık kısa pasajlar işte.. ağustos böceğine hadi başka kapıya deme zalimliğini göstermeyen bir karıncanın, kararınca:)

    YanıtlaSil
  12. anlıyorum. 3-4 dakikalık kısa(!) pasajlar yaratamayacak biri olarak bu bana hayli zor görünüyor...dilediğinizce esin buyrunuz...kolaylıklar diler bu paylaşım ve ilginiz için teşekkür ederim...daha önce de söylemiştim bu ve benzeri üretimler bana sanatın kollektivist ruhunu hatırlatıyor...mutlu oluyorum.

    YanıtlaSil