“bir
botanik uzmanı, botanikçi,adı her neyse o’yum ben.evet ben.bir botanik
uzmanıyım.”
Saçmalamayı
keser misin? Sen bir yazarsın, bak bunları da sen yazdın, evinde sadece üç
saksı çiçek ama yüzlerce kitap var..bak bakalım etrafına sence burada bir
botanik uzmanı mı yaşıyor? Hem sonra bunu niye yapıyorsun? Ben bu denli
aklından kurtulmaya çalışan bir adam daha tanımadım oğlum..kızlar falan..takıl
ya biraz..rahat bırak kendini, güven arkadaşına..sen bir yazarsın..oki..
-düşünmeliyim.
Bir
yazar?…sevmedim..evet okudum ama beğenmedim. Ama sen yazdın bunları, Nasıl yani
diye soruyorlar, tansiyonumu ölçüyorlar, beni sanat eleştirisi ile tedavi edin
amen diyorum…küsüp gidiyorlar…Bu kitapları sevdim…bitkiler..karmaşık. itiraf
etmeliyim ben daha kolay olduğunu düşünüyordum. Yani bunu düşünüyordum sanırım.
Hafızamı kaybetmeden önce..endemik bitkiler…haritalar, doğa haritaları….rengarenkler…evet
biraz zaman alacak ama olacak… bilmedikleri gerçekten neyi istemiş olabileceğim..sümbülteber?
….bilmem gündelik işleriyle meşguldür herhalde…ne bileyim. Yüzüme kapanan
telefon..yüzüme telefon kapatılmasından nefret ediyorum. Bir süre daha yasal
hakkım olan uzatmaları “oynayıp” sonra uslu bir yazar olup anlaşma gereği
kitabı yayın evine teslim etmeliymişim….evet size gerçekten bir çiçeğin hikayesini
teslim etmeyi çok isterdim diyorum eğer bunu nasıl yapabileceğimi bilseydim…
Sümbülteber/eskiz
şemsiyesini kapatmaya çalışırken
de telaşını sürdürür ve ben o an sadece şemsiyeye bakarım umarım kitapları
ıslatmaz diye. Gözlerinin tam da içinde beliren buğunun ısı değişimiyle bir
ilgisinin olup olmadığını, bu düşünceli hali ve hızla yüzüne yerleşen tebessümü
nereden bulduğunu düşünmem, merak etmem…Mutlak aradığı kitabı bulamayacak bir
başka kitabı daha önce aradığını anımsayarak alacaktı…zamanını bir türlü
yakalayamayan alışveriş…kıtalar arası bir seyahatin sağlık riskleri…tam da onun
merakı, endişesi, zevki..biraz da uyumadan önce osmanlı minyatür sanatı…
Gözlerini kısıyor…beslenen bir
kedi gibi…
Gözlerini kısıyor…
Bir diğeri miyop olduğunu farkediyor….
Sözcük kolajının
denenmişliği...tek tek…bir cümleye sorulan nerede ne zaman soruları, tarihe
sorulan sorular; bize cümlenin-durumun yüklemini ve öznesini, tümlecini vs.sini
verecektir ama anlamını vermeyecektir…zira anlam; müthiş görece, yer değiştiren
ve köpük olandır…. Bunları söylüyor…evet bunları…sümbül teber…
Bir kasiyer değil miydi o?
Bir kasiyer mi? Artık değil mi?
Bilmem sanki değil gibi..
Değil gibi?
Osmanlı minyatür sanatı?
Bak deniyorum tamam mı? Bir
botanik uzmanıyım ben yani olmaya çalışıyorum, çok istiyorum bunu, tüm hayatım
boyunca istedim ve çalışıyorum, o da biraz Osmanlı minyatür sanatı okuyabilir
herhalde değil mi?
Ve yazar başkaldırısını sunar
öyküsüne…
Ve yazar fazla Camus okur bence…
İyi geceler…
Sana da….
Buradan asla çıkamayacaksın…
kendine üçüncü beşinci kişi muamelesi yapman da bir şeyi değiştirmeyecek. Sen
buraya aitsin. Kelimelerden şemsiye, kelimelerden şapka yapma, ustasısın..isteyen istediği yere gidebilir.
Botanikmiş…hıh… Sen burada kalacaksın. Kemiklerin görününceye kadar yaşacaksın
burada. Şeffaf oluncaya kadar. Camekanların ardından izleyecekler seni nesli
tükenmiş bir hayvanı izlemenin merakıyla.. bana bunları neden söylüyorsun
sümbülteber? Sana bunları neden söylüyorum?
Bu bir anti edebiyat
tasarısı..bir dışarıdan bakma..sümbültebere..kahramana….yazarın inatla dışarda
bıraktığı…
Devam
edecek
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder