23 Mayıs 2013 Perşembe

sümbül teber/ III



“bir botanik uzmanı, botanikçi,adı her neyse o’yum ben.evet ben.bir botanik uzmanıyım.”

Saçmalamayı keser misin? Sen bir yazarsın, bak bunları da sen yazdın, evinde sadece üç saksı çiçek ama yüzlerce kitap var..bak bakalım etrafına sence burada bir botanik uzmanı mı yaşıyor? Hem sonra bunu niye yapıyorsun? Ben bu denli aklından kurtulmaya çalışan bir adam daha tanımadım oğlum..kızlar falan..takıl ya biraz..rahat bırak kendini, güven arkadaşına..sen bir yazarsın..oki..

-düşünmeliyim.

Bir yazar?…sevmedim..evet okudum ama beğenmedim. Ama sen yazdın bunları, Nasıl yani diye soruyorlar, tansiyonumu ölçüyorlar, beni sanat eleştirisi ile tedavi edin amen diyorum…küsüp gidiyorlar…Bu kitapları sevdim…bitkiler..karmaşık. itiraf etmeliyim ben daha kolay olduğunu düşünüyordum. Yani bunu düşünüyordum sanırım. Hafızamı kaybetmeden önce..endemik bitkiler…haritalar, doğa haritaları….rengarenkler…evet biraz zaman alacak ama olacak… bilmedikleri gerçekten neyi istemiş olabileceğim..sümbülteber? ….bilmem gündelik işleriyle meşguldür herhalde…ne bileyim. Yüzüme kapanan telefon..yüzüme telefon kapatılmasından nefret ediyorum. Bir süre daha yasal hakkım olan uzatmaları “oynayıp” sonra uslu bir yazar olup anlaşma gereği kitabı yayın evine teslim etmeliymişim….evet size gerçekten bir çiçeğin hikayesini teslim etmeyi çok isterdim diyorum eğer bunu nasıl yapabileceğimi bilseydim…

Sümbülteber/eskiz
şemsiyesini kapatmaya çalışırken de telaşını sürdürür ve ben o an sadece şemsiyeye bakarım umarım kitapları ıslatmaz diye. Gözlerinin tam da içinde beliren buğunun ısı değişimiyle bir ilgisinin olup olmadığını, bu düşünceli hali ve hızla yüzüne yerleşen tebessümü nereden bulduğunu düşünmem, merak etmem…Mutlak aradığı kitabı bulamayacak bir başka kitabı daha önce aradığını anımsayarak alacaktı…zamanını bir türlü yakalayamayan alışveriş…kıtalar arası bir seyahatin sağlık riskleri…tam da onun merakı, endişesi, zevki..biraz da uyumadan önce osmanlı minyatür sanatı…

Gözlerini kısıyor…beslenen bir kedi gibi…
Gözlerini kısıyor…
Bir diğeri miyop olduğunu farkediyor….

Sözcük kolajının denenmişliği...tek tek…bir cümleye sorulan nerede ne zaman soruları, tarihe sorulan sorular; bize cümlenin-durumun yüklemini ve öznesini, tümlecini vs.sini verecektir ama anlamını vermeyecektir…zira anlam; müthiş görece, yer değiştiren ve köpük olandır…. Bunları söylüyor…evet bunları…sümbül teber…

Bir kasiyer değil miydi o?
Bir kasiyer mi? Artık değil mi?
Bilmem sanki değil gibi..
Değil gibi?
Osmanlı minyatür sanatı?
Bak deniyorum tamam mı? Bir botanik uzmanıyım ben yani olmaya çalışıyorum, çok istiyorum bunu, tüm hayatım boyunca istedim ve çalışıyorum, o da biraz Osmanlı minyatür sanatı okuyabilir herhalde değil mi?

Ve yazar başkaldırısını sunar öyküsüne…
Ve yazar fazla Camus okur bence…
İyi geceler…
Sana da….

Buradan asla çıkamayacaksın… kendine üçüncü beşinci kişi muamelesi yapman da bir şeyi değiştirmeyecek. Sen buraya aitsin. Kelimelerden şemsiye, kelimelerden şapka yapma,   ustasısın..isteyen istediği yere gidebilir. Botanikmiş…hıh… Sen burada kalacaksın. Kemiklerin görününceye kadar yaşacaksın burada. Şeffaf oluncaya kadar. Camekanların ardından izleyecekler seni nesli tükenmiş bir hayvanı izlemenin merakıyla.. bana bunları neden söylüyorsun sümbülteber? Sana bunları neden söylüyorum?
Bu bir anti edebiyat tasarısı..bir dışarıdan bakma..sümbültebere..kahramana….yazarın inatla dışarda bıraktığı…




Devam edecek

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder